ÇIBANIN BAŞI HARBİYE MARŞI

ÇIBANIN BAŞI HARBİYE MARŞI
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) kurulan "Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, Kara Harp Okullarında söylenen Harbiye Marşı'nın, darbecilerin ve muhtıracıların moral ve motivasyon olarak beslendiği ana kaynak olarak belirledi.

 Harbiye Marşı etkisinde kalan askeri öğrencilerin, rütbeleri yükseldikçe, kendilerinde Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama gibi asli sorumluluk hissettiklerinin işaret edildiği raporda, meslek olarak görülmesi gereken askerliğin, ideolojik bir ayrımcılığa dönüştüğüne yer verildi.

 

Balyoz davasında yargılanan sanıklardan Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek'in Günlükleri'nde, "Bu toplumu Kara Kuvvetleri'nin etkisinden kurtarmak lazım. Devletin her kesiminde, kendi düşünceleri hakim olsun, herkes kendileri gibi düşünüp, kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marşı ile yatıp, Harbiye Marşı ile kalkıyorlar" şeklindeki tespitleri de raporu teyit eder nitelikte. Örnek, Günlük notlarının devamında, " En başta Atatürk'ü bir idol haline getirmişiz. Kendisi bile "beni görmek önemli değil benim fikirlerimi anlamak önemlidir" demişken, biz her yerde Atatürk'ü heykel, resim, poster olarak anmayı sanki onu anlamak ile eş tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan İslamiyet'in günün şartlarını karşılamadığını ve reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sağ olsaydı herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi" şeklinde değerlendirmelerde bulundu.

 

Topçu Binbaşı Cevdet Şakir Çetinel'in 1929 yılında sözlerini yazdığı ve bestelediği Harbiye Marşı'nın, ilk önceleri askerin moral ve motivasyonuna katkı sunduğu gerekçesiyle benimsenmesi, ardından da marş dizelerindeki içeriğe farklı anlam yüklenerek askeri bir ideolojiye dönüştürülmesinin Kara Harp Okulu'nda üstünlük olarak değerlendirilmesinin tehlikeye varan boyutlara ulaştığı komisyon üyelerince tepit edildi.

"Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız /Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız /Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti/ Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız" dizelerinin anlamından kendilerine özel bir misyon yükleyen ve ülke korunmasının ve sahiplenilmesinin yegane unsurları kendileri gibiymişcesine bir algıyı sahiplenen askerlerin, halka rağmen, halk adına üstün yönetim anlayışını gerçekleştirme arzusuyla, demokrasiyi sekteye uğrattıklarının da tespit edildiği raporda, " TSK kendisini Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve onu önceleyen ilkelerin gerçek koruyucusu olarak görmektedir. Sıkı bir eleme sürecinden sonra askeri okullara giren genç öğrenciler, ilk günlerinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Devletini ‘koruma ve kollama’nın asli görevleri olduğu düşüncesiyle yoğruldukları gibi; bütün meslek hayatları boyunca bu doğrultuda düşünmeye ve davranmaya teşvik edilirler. Bu misyonun temel objeleri, diğer bir deyişle korunması gereken değerler silsilesinin başında gelenler; devlet otoritesi, ülkenin bütünlüğü ve laiklik ilkesidir. Laiklik ilkesinin bu değerler manzumesi içinde yer bulabilmesinden de anlaşılacağı gibi, TSK kendisini sadece dış güvenlikten sorumlu görmekle yetinmemekte, ayrıca Cumhuriyetçi Batılılaşma/çağdaşlaşma misyonunun da esas sahibi/taşıyıcısı olarak algılamaktadır" ifadelerine yer verilmesi dikkat çekti.

 

27 Mayıs Darbesi'nin etkin isimlerinden Orhan Erkanlı'nın, " Türk subayının yetişme tarzı diğer ordulara hiç benzemez. Diğer ordularda subaylık herhangi bir devlet hizmeti gibi, profesyonel meslektir. Bizde ise, bir mesleğin çok üstünde millî bir vazifedir. Devlet muhafızlığıdır. Bütün okullarda bu telkinlerle yetişen subaylar, rütbeleri yükseldikçe, yetki ve imkânları arttıkça aynı fikirleri kendi muhitlerine de yayarlar ve böylece okulda başlayan, Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevine bağlılık bütün ordu hayatları boyunca onlar için değişmez bir inanç haline gelir. Şartlar gerektirdiği zaman bu vazifeyi yapmak için ya kendileri harekete geçerler veya verilen müdahale emirlerini normal bir vazife yapmanın rahatlığı içinde yerine getirirler" şeklindeki görüşlerini de rapora ekleyen Darbeleri Araştrma Komisyonu, "Harbiye Marşı’nın sözleri bu düşünceyi doğrular niteliktedir: 'Kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti, cehennemler kudursa ölmez nigâhbanıyız (bekçisiyiz)" sonucuna ulaştı.

TBMM'de bulunan tüm siyas parti temsilcilerinin üye verdiği komisyon çalışması ortak bir mutabakatla neticelenirken, rapor doğrultusunda ielriki dönemlerde Harbiye Marşı'nın kaldıırlması yönünde de adım atılacağı beklentisi hakim. Hükümet, darbeleri ve muhtıraları önlemek için ilk adım olarak askerin şehirlerde olaylara müdahel etmesi anlamını taşıyan EMASYA protolünü iptal etmiş, TSK İç Tüzüüğü 35 maddesinde de değişikliğe giderek, askerin kendisine darbe zemini olarak gördüğü "koruma ve kollama" görevini sonlandırmıştı.

Harbiye Marşı etkisinde yetişen askerlerin, rütbe ve kişisel özellikleri nedeniyle, kendilerini halkın üstünde gören bir anlayışa sahip olduğu, devletin, yegane ve ayrıcalıklı asli koruyucusu sıfatlarına haiz gibi, muhtıra yayınladıkları, darbeye teşebbüs ettikleri ve sonuca ulaştırdıkları da komisyon raporunun deatyları arasında göze çarptı. Hükümetin, askeri de rahatsız etmeyecek bir formülle, Harbiye Marşı'nın askeri okulllarda ve kışlalarda söylenmesine son vereceği öngörülüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum