HSYK ile Türkiye Adalet Akademisi’nin ortaklaşa düzenlediği “Yargı ve Medya İşbirliği Kapsamında Basın Sözcülüğü Çalıştayı” Ankara Vilayetler Evi’nde yapıldı. Çalıştayın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Okur, milletvekili seçilmelerine rağmen cezaevinden tahliye edilmeyen milletvekillerinin durumu hatırlatılarak “Siz olsaydınız ne yapardınız” sorusu üzerine, bu durumda bulunan dokuz kişi olduğunu, bu kişilerden Hatip Dicle’yi ayrı, diğer 8 kişiyi ayrı değerlendirmek gerektiğini belirtti.
Okur, “Bir tanesi ile ilgili YSK’nin aldığı kararın, doğru bir karar olduğunu düşünüyorum ancak geç alınmış bir karar. Keşke bu konuda haberleri oldukları zaman, seçimden önce bu karar alınmış olsaydı. Çünkü seçilmesine engel şekli de olsa bir durum söz konusu” diye konuştu. Okur, diğer 8 kişi ile ilgili anayasanın 83. ve 14. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde bu kişilerin milletvekili seçilmiş olmasının tahliyeyi gerektirmediğini belirterek şöyle konuştu: “Doğrudan tahliye edilmeleri sonucu doğurmuyor, çünkü dokunulmazlık kapsamı dışında bu suçlar. Burada mahkemelerin takdiri söz konusu. İlgililerin tutuklu kaldıkları süre, delillerin toplanıp toplanmadığı, tüm bunları değerlendirerek mahkemenin, hâkimlerin bir değerlendirme yapması gerekiyor, takdir haklarını kullanması gerekiyor, nitekim mahkemeler bunu yapmıştır. Diyarbakır’daki mahkemeler, oybirliğiyle, İstanbul’daki mahkemeler sanıyorum bir tanesi oyçokluğu ile diğeri oybirliğiyle kararlarını verdiler. Hem muhalefet hem çoğunluk görüşünün doğru olduğunu düşünüyorum, çünkü hâkimlerin takdiridir bu. Kişisel olarak ben o dosyanın hâkimi olsaydım, açıkçası ben tahliyeden yana oy kullanırdım. Çünkü aday olmuşlar, belli bir oy almışlar, milletvekili seçilmişler, görüşlerini parlamentoda ifade etmelerinin imkânı sağlanmalıydı. Benim kişisel görüşüm bu ama arkadaşlarımızın yaptığının kesinlikle doğru olduğunu düşünüyorum. Herkes bu noktada kendi kanaatini ortaya koymuştur.”