Ergenekon soruşturmasında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabına yönelik baskıya Türk Sanayici İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Avrupa Parlamentosu kaleme aldıkları mektuplarla tepki verdi.
Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık’a bir mektup göndererek konuya ilişkin görüşlerini ileten TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, uygulamayı şaşkınlık ve üzüntüyle izlediklerini belirtti. Mektup şöyle: “Yeni ve sivil bir Anayasa’nın çıkış noktalarını araştıran ve tartışmaya açan, bağımsız akademisyenler ve kanaat önderlerince hazırlanan bir çalışmayı kamuoyuna duyurduğumuzu; ardından da 21. yüzyılda devlet-birey ilişkilerini ele aldığımız bir haftayı, henüz yayınlanmamış bir kitabın tüm taslaklarına, üstelik yayın ve medya kuruluşlarında yapılan aramalar suretiyle el konulması gibi tarihimizde eşi görülmemiş bir gelişmeyle kapamanın üzüntüsünü yaşıyoruz.
Toplumun farklı fikir ve anlayışlara daha açık olacağı, en aykırı görünen düşüncelerin dahi artık olgunlukla tartışılabileceğini umduğumuz bir dönemin arifesinde yaşananlar, son dönemde şahit olageldiğimiz basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili örnek olayların çok ötesine geçmiş ve neredeyse zihinlerdeki düşüncelerin cezalandırıldığı izlenimi yaratmaktadır.
Gazetenizin maruz kaldığı anlaşılması güç olaydan ötürü duyduğumuz üzüntüyü, sizle ve meslektaşlarınızla paylaşmak isterim.
Tüm tatsızlığına rağmen, şahit olduğumuz son gelişmeler, daha fazla özgürlük ve demokrasi arayışımızın haklılığını, aynı zamanda demokratik kurum ve kuralların yerleşmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.”
Korku iklimi yaratılıyor
Avrupa Parlamentosu üyeleri Alexander Graf Lambsdorff ve Marietje Schaake ise Devlet Bakanı Egemen Bağış’şa şu mektubu yazdı:
Radikal gazetesi bürolarının basılmasından ve ‘kamuoyunda yanlış bilgilendirmeyle sansasyon yaratacağı, dolaylı olarak (Ergenekon) üyelerine manevi destek ve motivasyon vereceği’ iddiasıyla bir kitabın basımını durdurma girişimlerinden derin üzüntü duyuyoruz. Bu baskın gibi eylemler ve ciddi suçların sürmekte olan soruşturmaları kapsamında bile olsa gazetecilerin tutuklanması, basın özgürlüğünü kısıtlıyor ve korku iklimi yaratıyor. Önemli bir seçime sadece bir kaç ay kala, bilzer oldukça endişeliyiz. Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin en güçlü savunucuları ve liberaller olarak, temel hak ve sivil özgürlükleri başlıca önceliklerimiz olarak değerlendiriyoruz. Kopenhag kriterlerinin bir parçası olan temel haklar, Türkiye ile yürütülen müzakerelerin de ana unsurudur ve öyle kalacaktır.
Gazeteciler ve Radikal gazetesi üzerindeki yoğun baskıyı haklı çıkaracak bir mazeret bulmak çok güç.
Sizden hükümetin bakış açısını derhal açıklamanızı talep ediyoruz. Kısa zamanda cevap bekliyoruz.
IPI: Henüz delil görmedik
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) özgür basın danışmanı Steven Ellis, Şık’ın kitabına operasyonu ‘alarm veren gelişmeler’ olarak tanımladı ve “Henüz bir delil göremedik” dedi. Ellis, “Bu kadar çok gazetecinin cezaevinde olduğu bir-kaç ülke var” diye konuştu.
Silah değil, uyuşturucu değil
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Avrupa Masası sorumlusu Johann Bihr, Şık’ın kitap taslağına el konması karşısında ‘hayrete düştüğünü’ ifade ederken, “Yayımlanmamış bir kitabın nüshalarına sahip olmayı yasaklamak tehlikeli bir örnek teşkil ediyor” dedi. Bihr, Şık’ın kitabı için ‘içeriği ne olursa olsun bir gazetecinin, yazarın çalışmalarını yansıtıyor, bir silah veya uyuşturucu değil” yorumunu yaptı.
Erdoğan: Neler oluyormuş bu ülkede?
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın yazımı tamamlanmayan ve henüz basılmayan kitabına yönelik el koyma kararını ve bu amaçla yapılan baskınları değerlendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kararı yargının verdiğini belirterek, “Yani ‘Neler oluyormuş bu ülkede’, bu soruyu bir de kendimize herhalde soracak olursak, çok daha isabetli olur diye düşünüyorum” dedi.
Dün suiksate uğrayan sanatçı İbrahim Tatlıses’i ziyaret eden Erdoğan, hastaneden çıkarken gazetecilerin Şık’ın kitabının dijital kopyalarının toplanmasıyla ilgili soruları üzerine şöyle dedi: “Bunlar benim konum değil. Bunların tamamı yargının konusudur. Bunlar durup dururken olan şeyler değil. Demek ki her araştırma yeni bir araştırmayı, yeni müdahaleyi herhalde getiriyor ve yargı da buna göre adımlarını atıyor. Yani bunun yürütme olarak bizlerle ilgili bir yanı yok. Bunları biz çıkarmıyoruz. Bunları yargı çıkarıyor. Olayı bu şekilde değerlendirmekte fayda var. Yani ‘Neler oluyormuş bu ülkede’, bu soruyu bir de kendimize herhalde soracak olursak, çok daha isabetli olur diye düşünüyorum.”
Arınç: Fevkalade üzüntü ve endişe duyuyorum
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Ahmet Şık’ın kitap taslağına el konulmasının “şık bir olay olmadığını” belirterek, “Sadece bir kitaptan dolayı, bir basın mensubundan dolayı veya bir gazeteye yönelik böyle bir eylem ve faaliyet yapılmasından gerçekten üzüntü ve endişe duyduğumuzu ifade etmek istiyorum” dedi. Arınç, TCK’da değişiklik yapan tasarının TBMM Adalet Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamada, henüz basılmamış ve kitaba dönüşecek olan bir ürüne el konulması ve gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ile Radikal’e yönelik uygulama yapılmasını “fevkalade üzücü bulduğunu” kaydetti.
Manzaranın böyle olduğunu; ancak ortada bir yargı kararının bulunduğunu kaydeden Arınç, “Yargı kararları eleştirilmeyecek diye de bir hüküm yok. Elbette eleştirebiliriz. Bu konuda belki biraz daha fazlasını söyleyebiliriz” ifadesini kullandı.
‘İsimsiz ihbarla olmaz’
Ahmet Şık’ın henüz taslak aşamasındaki kitabına el koyma kararına Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’dan sert tepki geldi. Yazıcı, dün Hürriyet’e yaptığı ziyarette, “Bu ülkede, henüz tamamlanmamış bir kitabı basacağı varsayılarak bir yayınevi basıldı. İmzasız ihbarlarla, sanıktan gizlenen delillerle insanlar tutuklandı. Bunlar sizi endişelendirmiyor mu?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Sadece isimsiz-imzasız ihbarla insanların tutuklanması... Böyle şey olmaz. Eğer öyleyse bu vicdansızlık. Ben de hakimlik yaptım, bu konularda karar verirken adamın vicdanının rahat etmesi gerekir. Eğer sadece isimsiz-imzasız ihbarlarla oluyorsa bunlar, sonuçta bunu göreceğiz, kıyameti koparırız, o zaman o adamları biz atarız içeriye. Diyelim ki biri, bir eylem planı yazmış, orada da size görev vermiş, ama sizin haberiniz yok. Bundan dolayı içeri alınmışsanız burada vahim bir durum var demektir. Ama bunu tamamlayan başka doneler de varsa o ayrı. Hakimlerin, savcıların bu hassasiyeti taşıyacakları inancını taşıyorum. Sonuçta bu konular o kadar insanın elinden geçiyor.”
‘Kitap yasaklama’ görüntüsü sıkıntı verici
“Demokratik düzene karşı darbe girişimi soruşturmasını çok önemsiyorum” diyen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Bu soruşturmayı yörüngesinden saptıracak olan, düşünce ve basın özgürlüğü alanındaki gelişmeleri kaygıyla karşılıyorum. Yayınlanmamış bir kitabın taslak kopyalarını toplama ve dijital ortamdaki kopyalarını yok etme çabasını kaygıyla karşılıyorum” diye konuştu.
Konunun ayrıntılarını bilmediğini ve bir hukukçu olarak ayrıntılarını bilmediği bir dosya hakkında kesin kanaat söylemeyeceğini belirten Günay şöyle konuştu: “Mahkeme kararı alarak bir yasadışı örgüt belgesi aradığını söylüyor. Ama bunun bir kitap yasaklama görüntüsü vermesi, hepimiz için sıkıntı verici bir durumdur. Bir an önce yargının bu konuları herkesin ikna olacağı biçimde karara bağlaması ve suçluyu suçsuzdan ayırması ve bir gün bile olsa haksız tutuklu olan varsa bunun sona ermesini sağlaması hepimizin beklediği bir sonuçtur. Ergenekon soruşturmasından ayrı olarak da düşünce özgürlüğü ve araştırmacı gazetecilik bakımından kaygı verici. Bu soruşturmaların araştırmacı gazetecilerin şevkini kırdığı, basın özgürlüğünü zedelediği yolunda kamuoyunda ifade edilen kaygıları da paylaşıyorum.”
Ergün’den ‘Ergenekon Bilgi Merkezi’ önerisi
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Ergenekon soruşturması ile ilgili kamuoyunda oluşan spekülasyonlara karşı Adalet Bakanlığı bünyesinde bir bilgilendirme mekanizması kurulması gerektiğini söyledi.
Özbal Çelik Boru tesislerinin açılışı için bulunduğu Mersin’de gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Ergün, “Hoşa gitmeyen düşünce, yazı, kitap bunların alabildiğine serbest olması lazım. Yazılanların doğru olması da gerekmiyor. İnsanın yazısında küfür, hakaret, tehdit ve benzeri şeyler varsa bunlar zaten suç kapsamına girer ve gerekli işlem yapılır” dedi. Savcı’nın kendisini kamuoyuna anlatma şansı olmadığını söyleyen Ergün, “Şüphelilerin avukatları her akşam televizyonda. Savcı bunu yapamaz. Ama Adalet Bakanlığı’nda bir bilgilendirme mekanizma olsa, vatandaşın yalnızca okuduğu ile gördüğü ile kanaat sahibi olmasının önüne geçen bir unsur ortaya çıkabilir. Bunun bir ihtiyaç olduğu hissediliyor. Ben şahsen bu ihtiyacı hissediyorum” dedi.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *