DÜN Hürriyet'in manşetlerinden biri ilginç bir dolandırıcılık öyküsüne ayrılmıştı. İki kardeş işadamı. Almanya'da işsiz Türkleri sahte evraklarla işe almış gibi yapmışlar. Kahvelerde, camilerde buldukları bu insanların ismine bordrolar düzenleyip, ayda beş bin Euro maaş veriyormuş gibi göstermişler.
Sonra bu bordrolar ile Almanya'da bankalara gidip 'konut kredisi çekmişler. Belli ki bankalarda da iş ortakları varmış, başkalarının adına verilen kredileri bu şahıslara ödemişler. Sanıklar şimdi İstanbul'da ve Almanya'da açılan iki davada yargılanıyorlar. Almanya'daki dava tahmin edebileceğiniz gibi dolandırıcılık davası. Biliyorsunuz Deniz Feneri yöneticilerine de böyle bir dava açılmıştı Almanya'da.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada sanıkların üzerine atılı bulunan suç ise 'nitelikli dolandırıcılık".
Bu haberi okuyunca kardeş iki işadamının en büyük hatasının, "damda gezen, miyav diyen hırsızlar imparatoruna yakın durmamak olduğunu düşündüm.
Beş vakit namazlarını kılsalardı. 'milli görüş gömleğini yenisi ile değiştirmiş olsalardı iktidarın yanında mevzi kapsalardı. en azından 'nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla yargılanmazlardı.
Kendilerine örnek olarak eski RTÜK Başkanı Zahid Akman'ı. Kanal 7'nin patronu Zekeriya Karaman'ı. İsmail Karahan'ı. Mustafa Çelik'i. Uğur Arslan'ı örnek almalılardı.
Bu arkadaşlar biliyorsunuz Deniz Feneri davasında 'özel evrakta sahtecilik", 'hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma" ve 'kamu görevlisinin sahtecilik suçuna iştirak" suçlamalarıyla yargılanacaklar. Mahkeme onları suçlu bulursa, 'nitelikli dolandırıcılık suçuna göre daha az bir cezayla kurtulacaklar.
Ne yaptıkları iddia ediliyor hatırlayalım: Almanya'da iyi niyetli, inanmış Müslümanların inançlarını sömürmüşler, onlardan topladıkları paranın bir bölümünü cebe atmışlardı. Bu anlaşılmasın diye oturup sahte alındı makbuzları yazmışlar ve bu durum hem Alman polisince, hem de soruşturmayı yürüten ama sonra görevden aldırtılan ilk savcı heyetince belgelenmişti.
Ama sonra 'damda gezen, miyav diyen hırsızlar imparatorunun" müdahalesiyle bu suçu 'nitelikli dolandırıcılık ve suç işlemek için örgüt kurma" diye tespit eden savcılar görevden alındılar.
Ne diyeyim: İstanbul'da iki ayrı ağır ceza mahkemesinde görülecek iki dava! Adil yargılanma hakkına müdahale etmek gibi bir niyetim asla olmaz, olana da karşı çıkarım. Ama Hürriyet'in dünkü kapağındaki bu haberin, aslında HSYK'nın ilgili dairesine kapak olması gerektiğini söylemeden de geçemeyeceğim!
Sonra bu bordrolar ile Almanya'da bankalara gidip 'konut kredisi çekmişler. Belli ki bankalarda da iş ortakları varmış, başkalarının adına verilen kredileri bu şahıslara ödemişler. Sanıklar şimdi İstanbul'da ve Almanya'da açılan iki davada yargılanıyorlar. Almanya'daki dava tahmin edebileceğiniz gibi dolandırıcılık davası. Biliyorsunuz Deniz Feneri yöneticilerine de böyle bir dava açılmıştı Almanya'da.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada sanıkların üzerine atılı bulunan suç ise 'nitelikli dolandırıcılık".
Bu haberi okuyunca kardeş iki işadamının en büyük hatasının, "damda gezen, miyav diyen hırsızlar imparatoruna yakın durmamak olduğunu düşündüm.
Beş vakit namazlarını kılsalardı. 'milli görüş gömleğini yenisi ile değiştirmiş olsalardı iktidarın yanında mevzi kapsalardı. en azından 'nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla yargılanmazlardı.
Kendilerine örnek olarak eski RTÜK Başkanı Zahid Akman'ı. Kanal 7'nin patronu Zekeriya Karaman'ı. İsmail Karahan'ı. Mustafa Çelik'i. Uğur Arslan'ı örnek almalılardı.
Bu arkadaşlar biliyorsunuz Deniz Feneri davasında 'özel evrakta sahtecilik", 'hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma" ve 'kamu görevlisinin sahtecilik suçuna iştirak" suçlamalarıyla yargılanacaklar. Mahkeme onları suçlu bulursa, 'nitelikli dolandırıcılık suçuna göre daha az bir cezayla kurtulacaklar.
Ne yaptıkları iddia ediliyor hatırlayalım: Almanya'da iyi niyetli, inanmış Müslümanların inançlarını sömürmüşler, onlardan topladıkları paranın bir bölümünü cebe atmışlardı. Bu anlaşılmasın diye oturup sahte alındı makbuzları yazmışlar ve bu durum hem Alman polisince, hem de soruşturmayı yürüten ama sonra görevden aldırtılan ilk savcı heyetince belgelenmişti.
Ama sonra 'damda gezen, miyav diyen hırsızlar imparatorunun" müdahalesiyle bu suçu 'nitelikli dolandırıcılık ve suç işlemek için örgüt kurma" diye tespit eden savcılar görevden alındılar.
Ne diyeyim: İstanbul'da iki ayrı ağır ceza mahkemesinde görülecek iki dava! Adil yargılanma hakkına müdahale etmek gibi bir niyetim asla olmaz, olana da karşı çıkarım. Ama Hürriyet'in dünkü kapağındaki bu haberin, aslında HSYK'nın ilgili dairesine kapak olması gerektiğini söylemeden de geçemeyeceğim!