Kamuran Akdemir

Kamuran Akdemir

HASTANE KORİDORUNDA İNSAN ANALİZİ

HASTANE KORİDORUNDA İNSAN ANALİZİ

            Uzun ince bir hastane koridoru… 
            Beyaz, soğuk ve ilaç kokulu hep iğreti duyduğum bir ortam. Hastaneden de, o sıkıcı koridorundan da oldum olasıya nefret etmişimdir.
            İnsanlar ne kadar telaşlı ise ben de bir o kadar sakin, elimi yanağıma yasladım izliyorum. İnsanları izliyorum, kalabalığa şaşırıyorum. Bir yığın, hepsi birbirinden farklı çeşit çeşit insanlar. Hiç biri diğerine benzemiyor, biri bir diğerinin aynısı değil. Farklı yüzler, farklı dertler, farklı giysiler.
            Bu kalabalık insan çeşitliliği beni bir anda olmadığım yerlere götürüyor. Kendi içimde yolculuğa çıktığım zamanlar hep en tehlikeli sularda yüzmeyi, düşüncelerimle dünyaya açılabilmeyi başarabilecek gücü bulabiliyorum kendimde. 
           Bunlardan sıyrılıp tekrar hastane koridoruna dönüyorum. İncelemem yeniden sürüyor.
           Gaziantep’in nüfusunu düşünüyorum önce, daha sonra Türkiye’nin… Derken dünya da kaç ülke olduğu sorusu takılıyor kafama ve her ülkede kaç milyon insan yaşadığı.
            Dünyada kaç ülke var ve bu ülkeler de yaşayan toplam kaç insan olduğu sorusu bana Allah’ın gücünü bir kere daha gösteriyor. Bu kadar insan ve bu kadar ülke ancak Allah tarafından yönetilebilirdi ve hepsini birbirinden farklı yaratmak akıl almayacak zorlukta bir işti. Bu ancak onun yapabileceği bir şeydi.
            Karşımda oturan bayan garip garip yüzüme bakıyor, yanımdan geçenlerde keza öyle! Ben aldırmadan sorgulamalarıma devam ediyorum.
            Diğer tarafımda bir adam telefonla konuşuyor, garip bir sohbet içinde. Adama bakıyorum hafif ve imalı bir gülümsemeyle kafamı çeviriyorum. Adam deliriyor, neden güldüğümü anlayamıyor. Kafamın içinden neler geçirip ona imalı bir şekilde güldüğümü öğrenmek için çok şey verebilir belli… Ama öğrenemiyor…
            Sonra hasta bir kız çocuğuna bakıyorum, boynunda rengarenk boncuklardan oluşan bir sürü kolye, bilezik… Ona da gülümsüyorum, bu defa gizlemeye niyetim yok. Bana bakan annesine; “Kız olmak böyle bir şey değil mi?” diye gülümsüyorum.
            İnsan sarrafı olmak için yaşım çok büyük olmasa da, sanıyorum ki ben hayat okulunda dersini çok iyi çalışan bir öğrenciydim. Zira insanların yüzlerine bakarak beyin analizi yapmak ve yaptığım analizler de yanılmamak bunun bir parçasıydı.
            Derken ağlayan kızıma susması için oje sürmeye başlıyorum. Tüm hastanede ki insanlar haklı şaşkınlıkla bana bakıyorlar. Bu defada onlar içlerinden bana gülüyorlar. Her taraf oje kokuyor ama kızım mutlu! Gülümsüyor gözlerime bakarak. Bu her şeye değiyor o anda. Ojeyi kapayıp çantama koyuyorum ve, “Kız olmak böyle bir şey değil mi?” diye yeniden gülümsüyorum.
            Birden diiinn doonn… “Kaaamuraan Akkedemiir!” diye bağırıyor hemşire. İşte muayene zamanı… Az önceki sakinlikten, kaç ülke olduğundan ve toplam dünya nüfusundan eser kalmıyor beynimde. Kalbim küt küt!
            Kızım yüzüme bakıyor ve gülümsüyor gözlerime. 
           Anlıyorum! Yaşamak, hasta olmamak bir ömür bu gülümsemeyi görmek için daha da önemli. 
           Bir düşünür der ki; çok düşünmeyin! Haklı bir tespit. Saç dökülmeleri, mide spazmları ve bu gibi bir çok hastalığın kaynağı fazla düşünmekten ileri geliyor. Sonunda aklını oynatan insanlarda bu döngünün bir parçası.
Not: O sözü söyleyen düşünür benim. :)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kamuran Akdemir Arşivi