Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

Kirlenmişlik ve cezasız suçlar!

Masada iki sürahi, ikiside aynı ölçülerde, ikisinde de su var, ikiside dışarıdan bakınca aynı oranda şeffaf kısaca görüntü aynı miktar aynı tek farkı birinde zehir var. Diğeri temiz mi temiz, yani tertemiz denilen cinsten. Zehirli sudan bir çay kaşığı alıp temiz olana koyuyoruz, hemen anında suyu zehir kapladı ve su artık zehirli. filmi başa saralım ve tekrar başlayalım bu sefer temiz sudan bir kaşık alalım ve zehirli suya katalım.

Ne değişti?

Hiçbir şey, Evet değişen hiçbir şey yok, zehirli su halen zehirli. Demek ki temiz su çabuk kirlenmesine rağmen kirli suyu temizleyemiyor!

Bu mantığı her şeye uygularsak bazen işin içinden çok zor çıkılacak bir duruma düşmek işten bile değil, lakin biz bunu bazı durumlarda lokal uygulama şansına sahibiz.

Günümüzde insanların iyileştirilmesi için “harcanmayan” emek ile kötüleştirilmesi için “harcanan” emeği mukayese ettiğimizde sanırım eş değer değildir. Suyun zehirlenmesi gibi bir toplumunda zehirlenmesi çok kolay ve hızlı olmasına rağmen toplumun zehirden arındırılması ise belki yılların az geleceği, en azından çeyrek asır alacak kadarda uzun olsa gerek.   

Toplumumuzu duyarsızlığa alıştırma ve depolitize etme zehirini 12 Eylülde suyumuza atanlar sanırım o gün attıkları zehirin bu kadar etkili olacağını bilselerdi beklide böyle bir zehir’i kendilerinin içmesinin bu ülke menfaatine olacağını anlarlardı!

Uyuşturucunun her tür cinsi; Esrarın, eroinin, kokainin kaldırımlarda sergilendiği. Tinerci çocukların açlık ve hastalıktan köprü altlarında öldüğü. Seks kölesi kadın ve oğlan etlerinin hayâsızca satıldığı. Töre cinayetlerinin halen övüldüğü. Kocalarından dayak yiyen kadınların milletvekili bile olmasının beş para etmediği. İnsani değerlerin müzeye kaldırıldığı. Siyasette namustan, erdemden bahsedenlerin enayi sayıldığı, 12 Eylül mağduru, değerleri tüketilmiş zavallı ülkem insanı, vah sana, vahlar sana…

Sanırım bilmemekle beraber tahmin ediyorum; Kirlenmenin bu kadar kolay olduğu başka bir ülke yoktur.  Şili’de faşist Augusto Pinochet darbe yapmış yıl 1973, aradan 39 yıl geçmiş, Türkiye’de 10 yıl içinde iki kez darbe yapılıyor 12 Mart 1971 muhtırası ve 9 yıl sonrası 12 Eylül 1980 bütün sesler kesilmiş, gören gözler kör, duyan kulaklar duymaz, konuşan diller lal olmuştur. Yıllar geçer Şili de 17 yıl sonra, ülkemizde ise 3 yıl sonra seçimler yapılır. Şili de yılarca sonrada nispi de olsa hesap sorulur ve Şili yeni kıtanın Güney Kore si olur. Ülkemizde 3 yıl fiilen iktidarda duran darbeciler çeker gider yapana yaptığının hesabı bir türlü sorulmaz suç cezasızdır yani yapanın yaptığı yanına kar kalmıştır. Çünkü yapılan sivil asker ittifakıdır!

Evet, sevgili okurlar suç tepede. Suç siyasette. Suç dokunulmazlığın kaldırılmamasında direnenlerde. Dokunulmazlık zırhını biatkar ve sebatkâr halkımıza sanki kaderiymiş gibi kabullendirmeye çalışan siyasal bilgi birikimden yoksun kürsü hâkimiyeti, toplum bilinci, sosyoloji ve siyaseti bilmeyen siyasetçilerimizdedir. Şu atasözü ne kadarda doğru der “balık baştan kokar”.

Suça ceza, başarıya ödülün verilmediği ülkelerde yozlaşmanın ne kadar çabuk ve seri şekilde büyüyeceği her köşeyi, zula kuytu her yanı saracağını bilmeyen sanırım kalmamıştır. Ülkemizde atadan kalma bir söz vardır öyle bir kabullenmişiz ki artık atasözü olmuştur “af büyüklüğün şanındandır”. Evet, af büyüklüğün şanındandır, lakin artık bir hukuk devleti olunduğunu ağanın ve derebeyinin elinde olan bir takım yozlaşmış örf ve âdetin saydığımız kişilerin elinden alınıp hukuka teslim edilmelerini kabullenmeli ve onun için uğraş vermelidir.

Bu saydıklarımızın içinde var olan töre cinayetlerinin fetvacısı feodal toplumun kan emici aşiret başı zalim ağaları, şıhları ve şeyhleri en başa koymalı ve bunları hiç unutmamalı.

Bu şark kurnazı aşiret kalıntısı ağalar halen bu toplumun geleceğini belirleyen siyasi partilere de çöreklenmişler. kent toplumu olma yolunda hızla ilerleyen ülkemizin en azından bir bölümüyle kentlilerinin uhdesinde olması gereken siyasal üst yapıyı kendi lehlerine çevirmek için sözde kentli görünümlü, feodal zihniyetli, tombalacı tipli, yüksek ökçe, sivri burun pabuçlu, kara takım elbiseli, yerel belediyelerden nemalanan iş bitirici alın teri akıtmadan yaşayan “maşalar” vasıtasıyla mahalle ve semtleri kontrollerinde tutarak, Ankara apartmanlarında zift karasına boyadıkları saç ve bıyıklarını buram buram burarak kuzeyden devşirme “sonradan nüfus kâğıdı çıkartılmış sarışınlarıyla” viskiye lahmacunu meze yapıp gününü gün etmekteler.

Bu kasaba eşrafı tatlı su balıkları, feodal derebeyleri ve torunları artık bu ülkedeki adı ister sağ ister sol olsun (özelliklede sol) siyasi partilere zehirlerini öyle bir akıttılar ki(!) temizleyene aşk olsun!

Çok ivedi bir şekilde arıtım ve geri kazanım eğitim ve kültür reformu olmazsa artık ilahlar bile bize yardım etmeyecektir.

Bu arada suç ve cezadan bahsederken ceza yanlısı olduğumuz sanılmasın! Biz suçun olmadığı bir toplumu özlüyor ve istiyoruz, öyleyse böyle bir rüya toplumunda suçlu olmayacağı için cezada olmayacaktır…

Günün sözü; Bir ülkede suçluları yargılamak yerine ötekini yargılarsanız, ötekini çoğaltır, kendinizi azaltır, adaleti de yok edersiniz[bizden]



twitter.com/HasanHinisli

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi