Makarna Demokrasisi (2008 yine bir Aralık ayı)
Anlaşılan daha çok bekleyeceğiz. Bizim ömrümüz yetmedi yetmeyecek. Bizden sonra kaç kuşak geçecek bilinmez. Kaf dağının ardındaki anka kuşunu bekliyorum sanmayın, cennet nehirlerinde ab-ı hayat şarabını da beklemiyorum. Pirelerin bakkal, develerin tellal olduğu, tıngır mıngır beşik sallarken babamın beşikten düşmesini de beklemedim masallarda.
Peki ne istiyorsun be kardeşim derseniz? Çok değil, biraz “demokrasi, biraz barış, biraz adalet, eşit ve özgür yurttaşların sevgi ve hoşgörü dünyasında ekmeğin kardeşçe paylaşıldığı, ölümün gelecekse eceliyle gelenini, karşılığında emeğin olmadığı her zenginliğe el uzatmayan onurlu insanların dünyasına sevdalıydık. Olmadı velhasıl.
Adımız anarşiste çıktı önceleri. Sonra, vatan haini dediler. Yürüdüler üstümüze dinsiz dediler. Aforoz ettiler. Bizimki sevmekti insanı- kurdu kuşu. Onlarınki sömürmek iğneden ipliğe vatanı. Biz hiç satmadık bir çakıl taşını bile, satanlar hem iktidar, hem itibar, hem muktedir oldular, hainlik bizde kaldı.
Ne demeli, ne yapmalı? Gelin canlar bir olalım demeye. Birlik demek efendiye itaattir bu topraklarda.
Birlik demek, sadakaya el açmaktır. Birlik demek göz yummaktır, sömürüye talancıya. Türkiye seninle gurur duyuyor diye tempo tutmaktır yalancıya üçkâğıtçıya katile, hırsıza. Birlik demek, yağcılıktır, yalakalıktır efendiye, zayıfı ezmektir.
Birlik demek efendinin diktiği oduna bile oy vermektir umarsız, hem de demokrasi adına.
Yanılıp da bir kere HAYIR dersen yanmışsındır. Mimlenirsin alimallah.
Düzenin efendileri seni mimlemiş anlarımda, ezilenlerin seni mimlemesini anlayamadım ömrüm boyunca. Belki anlamak istemedim ondandır.
Giriş bölümünü bu kadar uzun tuttuktan sonra ne diyecek bu adam diyeceksiniz?
Meraklanmayın söylüyorum işte. Bir seçimin daha arifesine geldik yeniden. Beş yıl koşar adım geçivermiş. Adı “yerel” olan bir sandık konacak önümüze. Yaşadığımız kentin beldenin, köyün yönetenlerini seçeceğiz sözüm ona.(Bu “sözüm” ona kelimesini sevmem ya gediğine geldik yazdık işte) Seçeceğimiz bizim mi olacak? Efendinin mi? Ankara yolları tutuldu bile. Kim daha gözdeyse, kim daha sadıksa, kim daha açacaksa kesinin ağzını, kimi işaret ederse efendinin parmağı, kimi yazar kalemi.
Salhaneye yürür gibi yürüyeceğiz sandıklara. Ya şundadır ya buna da değil, kim daha çok paket dağıtacak, kim daha çok cep harçlığı, kömür, makarna, bulgur, fasulye, hemşeri, bölgeci, etnik, mezhep, tarikat, cemaat, yerli, yabancı, Anadolulu, Trakyalı, Karadenizli, Akdenizli Doğulu, Batılı.
İşte size demokrasi. İşte size halk iradesi. Çek bir porsiyon demokrasi ki yesin efendi, şişmanlasın. Demokrasi dediğin böyle olur işte.
Sonra ne mi olacak? Olmuş olan gibi… Haritalar açılacak masaya, bir sana, yüz bana. Bir parmak bal sana, bal kovanı bana. Eh saçtığını toplayacak garibim. Baba hayrına saçmadı ya onca parayı. Sonra çarpık kentleşme diye bağıracağız hep beraber. Devasa bir köy olmuş İstanbul, yıkılmayı bekliyor üstümüze daha ilk deprem de. Kahramanlar gelip ölü bedenlerimizi çıkaracaklar molozlar altında. Üstüne üstük bir de resim çektirecekler büyük adam edasıyla.
Senin için ne diyecekler biliyor musun? Allah tahsilatını artırsın satmıştı oyunu 1 kg. makarnaya.
Bize gelince adımız çıkmış dokuza, inmez sekize . Yine de bir umudum sende elinin tersiyle itiverdiğin gün o bir paket makarnayı, onurlu yarınları kurmanın müjdesini vereceksin sevgili çocuklarına. İşte o gün çocukların aydınlık dünyalar kuracaklar onurlu elleriyle ve biz babalar analar mutlu ve onurlu yatacağız sonsuzluğun dünyasında. Sonra kardeş türküler söyleyecekler el ele bütün renklerin güzelliği ile. Çok şey mi bekliyorum sence? Hadi söyle…
Baki ÇİFÇİ 17/11/2008