Alev Gürsoy

Alev Gürsoy

NERELERE GELDİK VAY CANINA!

NERELERE GELDİK VAY CANINA!

Nereden başlasam, nereden tutsam elimde kalıyor…

Cümlelerim, kelimelerim hepsi öfkeli!

Öyle olaylar yaşıyoruz ki, öyle olaylar yaşatıyorlar ki bize, hayret kelimeleri çaresiz kalıyor.

Bu ne yozluk, nereye gidiyoruz diyorum, kala kalıyorum kendimle ve vicdanımla baş başa…

Sorgulamak istiyorum ama bir kendimi değil, herkesi …

Neler oluyor sahi bize!

Nasıl bir ülkeyiz?

Nasıl canlılarız?

Vicdanlarımızın sesi ne kadar kısıldı?

Biz böyle değildik.

Asık yüzlü  insanlar olduk.

Umursamaz…

Birbirini incitmek için çaba sarf eden.

Ezileni ezen, düşene bir tekme daha vuran…

Başkasının mutsuzluğuyla mutlu olan.

Dün söylediğimiz sözleri, ertesi gün unutan, yok sayan.

Duygularla oynayan.

Aşkı ve sevgiyi zamparalaştıran.

Her şeyin olduğu gibi duygularında sahtesini yapan.

Saygıyı  kaybeden bir toplum olduk.

En basiti Yiğit Bulut olayı.

Belki hak etti. Hatta belki geç bile kalındı.

Dönem adamı  olursan, dönemlik olursun.

Kullanırlar ve atarlar.

Sense, kullanıldığınla kalırsın ve kimliğini kaybettiğine yanarsın.

Çünkü boşa harcamışsındır adını, sanını, şanını ve daha fazlasını!

Bu aslında sana olmayan vicdanını hatırlatır.

Yaşattıklarını.

Kimleri nasıl harcadığını.

Çünkü sen harcarsan ve hüsrana uğratırsan insanları;

Gün gelir devran döner, Hızır Paşa’nın çarkı kırılır, aynı tongaya düşersin.

Yüksek yerden düşmek çok daha kolaydır.

Nitekim Yiğit’in başına gelen de bu. 

“Ağlatan ağlar” derler ya hani...

Öyle işte…

Can yakanın, canı yanar… Hem de çıra gibi.

Ama benim anlatmak istediğim bir başka konu var.

Yiğitzedeler hadi neyse de…

Ya dümbelekçiler?

Sosyal ağlarda davul-zurna, tefler eşliğinde bir insanın işsiz kalışından haz duyanlar. Size ne oluyor???

Size ne yaptı?

Yazılarını sevmiyorsunuz hay hay.

Zaten eleştiriyorsunuz.

Eleştirinin dibine vuruyorsunuz, jölesiyle yeterince eğlendiniz.

Ama orada bir durun!

Yahu her ne olursa olsun işsiz kalan bir gazetecidir.

Bugün ona yarın bize.

Nitekim herkesin bir gün kapısını sütçü değil, patronun tebliği çalar.

Her ne kadar iktidara yakın olsan da, muhalefete saygı duysan da, suya sabuna dokunmasan da, düzen adamı oldun mu, değil patronun tebliği, bir gün Azrail gelir seni taa can evinden vurur.

Sonra bir bakmışsın işsiz gazetecisin.

Ne yüzüne bakarlar, ne arayıp sorarlar…

Psikolojin allak bullak olur.

“Yiğit bey” iken “Yiğit” olursun.

Eve ekmek götürmeyi boşver, kendini nereye götüreceğini şaşırırsın.

İş bulmak zaten çölde su bulmaktan daha zor ,daha hayali…

Hele de bu sektörde.

..

Kurtların sofra, insafsızların konteynır kurduğu, zalim yöneticilerin koltuklara oturtulduğu bu sektörde…

İşsizlik zordur ; ama işsiz gazeteci olmak daha zordur.

Ey yiğidim bulutum gelelim sana.

Bundan sonra seni değil Başbakan, Devlet başkanlığı bile kurtaramaz.

Lütfen bir silkin, özüne dön.

Çocuklarına iyi baba ol.

Bir süre dinlen ve tekrar saygıdeğer ol.

Tıpkı Vatan’daki gibi, olduğun gibi ol…

Bak kimse sana ekmek vermiyor.

Arkasına sığındığın Başbakan bile.

Artık kimseyi yağlama ballama, gazeteci ol.

Yazarkasa değil!

Başbakanla da zaten görüş, sev, bu senin tercihin.

Kimse karışamaz. Karışamaz da.

Ama sen kalemini karıştırma yeter

Kalemin dik.

Yüreğin yiğit olsun.

Her gazeteci taraftır.

Her ne kadar buna sözde karşı koysalar da…

Velhasıl durum budur.

Tarafsızlık diye bir şey olmaz.

Ama aslını  inkar etme.

Dilerim en kısa zamanda sektöre de dönersin aslına da…

Jölenle….

Allah yardımcın olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alev Gürsoy Arşivi