Mehmet Mert

Mehmet Mert

Oğlum...

Oğlum...

Yarın oğlum 12 yaşına giriyor.
Daha dün gibiydi.
Kucağıma aldım.
O kadar hafifti ki.
Kuş gibiydi, ilk tuttuğumda uçacak sandım.
Aslında doğumundan bir gün önce rüyamda, yüzünü, rengini, gözünü, tenini görmüştüm.
Eşim Neşe'ye anlattığımda şaşırdı.
Bir gün sonra rüyamın aynısını beraber yaşadık.
Beşiğine koyduğmuzda hep müzik ile uyutuyordum.
Küçük bir radyo vardı evde.
Koyardım başucuna ve genellikle klasik müzik dinletirdim.
Evde gürültülü patırtılı adam olduğum için alışsın gürültüye hemen kalkmasın uyanmasın istiyordum.
Ve ilk bana seslenişi oldu.
Tuvalete girdiğimde imekleyerek arkamdan gelmişti.
Ben kapıyı kapatıp içeri girdiğimde bir ses duydum.
Iııh, ıhhh diyordu.
Aslında o lafı içerde ben etmeliydim ama nedense oğlum öyle sesleniyordu.
Zannediyorum daha yaşına girmemişti.
Ihhh ıh diyerek neden kapıyı kapattığımı anlamamıştı.
Belkide bende gelmek istiyorum içeri veya ne işin var orda demek istiyordu.
Neyse derken oğluma ilk  Fenerbahçe formasını giydirdiğim günü hatırlıyorum.
Çok sevmişti o renkleri.
Şimdiye kadarda sevgisinden birşey kaybetmedi.
Dün Alex'in ayrılışını duymuş.
Eve geldiğimde daha boynuma sarılmadan 'Baba Alex gitti' dedi.
Bir kaç saat önce öğrenmiştim aslında ama fazla üzülmemiştim.
Oğlum böyle diyince bir kat daha fazla üzüldüm kaptanın gidiişine.
Diyemedim ki oğlum burası Türkiye.
Daha kimlerin nerelere gidişine üzüleceksin!
Aslında oğlum ile çok ortak noktamız oldu.
Aramızda 32 yaş farkı olmasına rağmen ben biraz küçülüyorum, oğlum biraz daha büyük gibi davranıyor ve birçok şeyi beraber yaşıyoruz.
Mesela son 3-4 yıldır evin salonunda yemek masasında masa tenisi oynuyoruz.
Gerçi bu yıl nihayet tenis masasına kavuştuk ama oğlum masa tenisini yemek masasında öğrendi.
Daha 10 yaşında iken Beylikdüzü Belediyesi'nin düzenlediği masa tenisi turnuvasında kendisinden yaşça büyük rakiplerine karşı başarılı maçlar çıkardığı için kupa almıştı.
Tabi ikimizinde futbol ve Fenerbahçe tutukusu olduğundan bu sene kombine kart aldık şöyle keyiflice maçlar izleyelim dedik.
Ne yazık ki Fener'in başına gelenler biraz keyfimizi kaçırsa da biz yine Fener'i ve futbolu seviyoruz.
Biliyorum bu yazı biraz spor ve futbol ağırlıklı oldu.
Tabi tiyatro, müzik zevklerimiz de bir birine yakın.
Çok fazla televizyon izlemesek de hemen hemen aynı programlarda anlaşabiliyoruz.
Bırakın sporu, tiyatroyu, edebiyatı müziği!
Şu kısacık hayatta sevdikleriniz varsa, eşiniz, aileniz, kızınız, oğlunuz.
Sizi sevenler de varsa.
Şöyle sağlığınız da yerinde ise.
Sporda bu, tiyatroda, müzik de edebiyatta!
Daha ne olsun.
Yaşam işte tam da bu.
Sevdiğiniz insanlar ve sizi sevenler ile aynı ortamda yaşamak.
Bütün bunlar hayatınızda yoksa, dünyanın sahibi olsanız ne yazar.
Her ne kadar bu günlerde kızım ile aramıza Eskişehir kadar bir mesafe olsa da olsun.
Bayramda görüşeceğiz artık.
Evet ne diyorduk.
Bakın yıllardır yazı yazarım, haber yaparım, gazete hazırlarım.
Bilmem ama birden oğlumun doğum günü aklıma gelince böyle bir yazı yazmak geçti içimden ve bu yazıyı da sizler ile paylaşmak istedim.
İster bu adam kızını özledi deyin, ister bişey içmiş deyin ne derseniz deyin.
Bu yazı oğluma 12. yaş hatırası olsun diyerek.
O'na seslenmek istiyorum.
Oğlum Alp yaşın ve şansın bol olsun.
Hayat hep yüzüne gülsün.
Para kaybet dost kazan, iş kaybet sağlık kazan, zenginlik kaybet mutluluk ve huzur kazan diyorum.
Yaşam boyu karşına ne gibi engeller çıkarsa çıksın, ümidini asla yitirme.
Unutma; dünyada iyi insanlar kötülerden daha fazladır.
Ve yine unutma dünyada ne kadar kötülük var ise bu kötülükler ile mücadele etmenin tek yolu iyi insan olmaktan geçer.
Sen iyi oldukça göreceksin o kötülükler bir bir kaybolup kartanesi gibi eriyip gidecekler.
Bak bir 12 yaşı geride bıraktın.
Daha önünde uzun güzel bir ömür var.
Dileğim o ki; bu uzun ve güzel hayatını sevdiklerin ile birlikte doya doya yaşa.
İyi ki doğdun oğlum.
Hayat senin ile çok daha güzel.
Ne mutlu bana ki güzel bir kızım, senin gibi bir oğlum ve sizleri dünyaya getiren annen gibi bir eşim var.
Sizleri seviyorum... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi