Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

Ordunun Hamalları(!)

Dün paraya para demeyen Holding yöneticisi Generallerden bahsetmiştik. Bugün ise TSK’nın hamalı denilen ki bizlere askerlik görevimizi yaparken bizzat Astsubayların kedilerinin öğrettiği Subayları göstererek; “Oğlum bakın bunlar ordunun beyidir, biz ise hamalıyız” derlerdi.

Evet, biz bugünkü yazımızda Cenazeleri dahi ayrı camiden kaldırılan Astsubaylara verilen tepkiden bahsedeceğiz. Bu tepki aynı zamanda TSK içindeki Subay Astsubay arasındaki dengesizliği de ortaya seriyor!

Peki, dünkü bahsettiğimiz Generallerin bir eli yağda bir eli baldayken Astsubaylarda durum nasıl dersiniz?

Hiçte iç açıcı değil!

Bakınız açık açık bir muhtıravari tepkiye muhatap olan Astsubayların başına neler geldi!

Genelkurmay Başkanlığı, özlük haklarının düzeltilmesi için bir süredir kampanya yürüten Emekli Astsubaylar Derneği'ni, 'muvazzaf personeli tahrik etmeye çalışmakla' suçladı(Tahrik eden başka şeyler yokmuş gibi).
Genelkurmay'ın bu muhtıravari sert açıklamasına yanıt ise Emekli Astsubaylar Derneği Başkanı Ahmet Keser'den geldi.
Keser, öze bir TV kanalına yaptığı açıklamada 'astsubayların ordu içinde maruz bırakıldığı ayrımcılıktan' yakınırken bakın neler dedi; “Dünyanın hiçbir ordusunda bu tür ayrımcılıklar yaşanmayacağını” söyleyen Keser şöyle devam etti: “Dünyanın hangi gelişmiş ordusunda aynı yemeği ayrı ayrı yerlerde yiyorsunuz? Subaylar erbaş ve erler vurulduğunda dahi tedavi için ayrı yerlere yatırılır. Ankara'da bir subay ve astsubay “aynı günde” öldüğünde; subayın cenazesi mevzuat gereği Kızılay'daki Kocatepe Camii'nden kaldırılır. Astsubayın cenazesi ise Ulus'taki Hacı bayram’dan kaldırılır(Genelkurmay bu durumu yalanlayan bir açıklama yaptı, lakin “aynı günde” denilmesine hiç değinilmedi). Bu ayrımcılık dünyanın hangi ordusunda yapılır? Dünyanın hangi ordusunda kişi özgürlükleri bir kişinin iki dudağı arasına hapsediliyor?”
Kıdem düzenlemesi sırasında 2008 yılında 'birinci derecenin 4'üncü Kademesi’nin astsubaylara verildiğini anlatan Keser, bu hakkın ertesi gün dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt tarafından 'ordunun disiplinini bozacağı' gerekçesiyle geri çekildiğini de hatırlatmayı ihmal etmedi.
Muvazzaf askerleri tahrik eden tarafından Genelkurmay olduğunu söylemekten çekinmeyen Ahmet Keser, Genelkurmay'ın açıklamasında yer alan 'komutanlık tazminatı' konusuyla ilgili de bazı şeyleri söylemekten kaçınmadı: “Üst düzey karargâh eğitimi almış olan subaylara verilen bir 'komutanlık tazminatı' var. Bugünkü çatışmada şehit olan 3 askerden biri olan astsubay karakol komutanı olmasına rağmen bu tazminatı alamamaktadır. Genelkurmay'ın açıklamasında bu tazminatın 97 bin astsubay arasından 128 kişiye verildiği belirtiliyor. Biz bu yanlışları söyledik. 30 senelik bir astsubayın bir üsteğmenle aynı maaşı aldığını söyledik. Biz hakkımızı hukuk merciinde aradığımızda Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde görev yapan subaylarla karşılaşıyoruz. Anayasa bütün özlük hakları kanunla düzenlenir derken bizde emir ile düzenleniyor”...

Türkiye’de asker denilince aklımıza gelen Peygamber Ocağında 1951 yılında Emireliliğini (Emir eri) kaldırmak isterler, isterler lakin başlarına gelmeyen kalmaz. Zamanın Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanı olan Cevdet Sunay, bir insanın diğer bir insana hizmetçilik etmesinin “demokrasi zaviyesinden mütalaa edildiğinde” ve bu durumun “çirkin” olabileceğini, ancak vatan aşkıyla yanıp tutuşan Türk milletinin subayın kıymetini bildiğini savunuyordu. Generallere göre, “serdengeçti bir ruhla” gecesini gündüzüne katarak vatan savunması için çalışan bir subay için emir ersiz bir hayat tasavvur edilemezdi ve subayın “geride bıraktığı ailesine hizmet edecek yardımcı bir insana ihtiyaç vardı.” Hele hele bir subayın “sokakta koltuğunun altında bir sürü paket ve sepet taşıması çok ağır bir hareket” olurdu. Üstelik emir erleri “kendi ailesinde görmediği terbiyeyi subayın evinde görüyor” ve “bir evlat muhabbetiyle” besleniyordu. Generaller, emir eri tartışmasının ordunun  “gurur ve izzetinefsinin zedelenmesi” anlamına geldiğini ve “mürteci ve solcu propagandacılar” tarafından kışkırtıldığını iddia ediyordu.

Bakınız burada ortaya ne çıkıyor; Subaylık gibi ayrıcalıklı bir meslek. Bu meslek, bir insanın Emir eri adı altında hizmetçiden daha kötü ağır şartlarda çalışan 20 yaşında gencecik insanların disiplin denilerek efendilik adı altında silikleşmesini itaatkâr olmasını sağlayan ve bir başkasına çıkar sağlayan insan haklarında en ağır iş olan angarya adam çalıştırmak dediğimiz bir olayı da beraberinde getirmektedir.

Evet, bu durum beraberinde TSK’da bir reform zamanının çoktan geldiğinin harbecisidir. Birileri aba altından sopa gösterene kadar önce aynaya bakmalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan “kurum için” değil “kurum çalışanları” için holdingleşmeyi (OYAK) bu halka anlatmalıdır…

Arşiv

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi