Oynatalım Uğur’cuğum

Milletçe en meraklı olduğumuz spor futbol. Çocuğundan yetişkinine, herkes mahallede, halı sahada oynamayı sever. Oynamayanlarda ekran karşısında elinde kumanda ile spor(!) yapar. 
Aslında, futbol okulu da olmalı bence. Ama o semtlerde olan futbol okullarından değil, Akademi düzeyinde olmalı. Çünkü; Futbolcu olmak isteyen bir çocuk, eğitimini yarım bırakmak zorunda kalıyor. Sanki burada bir yanlışlık var. 
***
Bazen yapılan anketlerde veya düzenlenmiş özgeçmişlerde hobileriniz nedir diye soran kısma, müzik, spor ve benzeri gibi şeyler yazılır. Sorsan hangi spor diye, futbol, basketbol, atletizim falan gibi yanıtlar verilir ama bu hobisinin kendisinin yapmadığı sadece izleyici olarak katıldığı bir aktivite olduğunu görürsün.  Spor, insanın kendi yaptığı aktivitedir. Futbol, basketbol, voleybol, tenis, kayak vs. sporlar, yapan için spordur ama izleyen için spor değildir. 
Ben yine derinlere girdim, boğulmadan yukarı çıkayım en iyisi.
***
Futbolun çok sevilmesinde, ucuz spor olmasının da etkisi var. Tenis, kayak, yüzme gibi sporlar pahalı. Fakat futbol öyle değil. Belki bu sebepten daha çok fanatiği var bu sporun.  
Hafta sonu maçlar oynanır, diğer hafta maçlarına kadar, hatta bazen aylarca bu maçlar tartışılır. Çok anlamsız ve gereksiz bir şey bu bana göre. 
Tamam, oynanmış bitmiş işte, her maçın bir mağlubu bir galibi de var. 
Daha ne konuşup duruyorsunuz yahu? 
Hakemin pozisyonu hatalı bulup yeniden oynatma şansı var mı? Yok tabii. “Yanlış karar vermişim, penaltı olmalıymış kararım mı diyecek”?
Fanatiklerde her gece ekran başında aynı şeyleri dinler durur, pozisyonları ağır çekilmiş şekillerde defalarca izler. Mümkün olsa atacak kendini ekrandan sahaya, kaleye girmeyen topu atacak filelere. 
Bitmiş maçın tekrarında bile, yeni oynanıyormuş gibi hop oturup hop kalkar. 
Ağır çekimde izlerse topun yönü değişecek zannediyor belki de. 
Takımı yenilen adam, ertesi gün işyerine gitmekten bile çekinir, eğer yenerlerse mutlu mesut gider. Allah allah, bana ne ya? Sanki çıkıp ben mi oynadım?  
Pası  bana mı verdilerde yollayamadım topu filelere?   
Bir gün, maç izlemek için oturdum ekran karşısına. O arada başka bir şeylerle daha ilgileniyorum ama kulağım spikerde.  Spiker anlatıyor, isimler dönüyor… 
Valla yazarken bile zorlandım, internetten baktım isimler nasıl yazılıyor diye. 
“Melo, Drogba, Eboue, Muslera, Sneijder, Fernandes, Sivok, Almedia, Escude, Holosko, Hutchinson, Franko, v.s…” Yanlış maç izliyorum hissine kapıldım bir ara.
Dünya kupası maçı da değil. Ekrana gitti gözüm. Yoo, Türk takımlarının maçı işte, yanlışlık yok yani!
Biz futbola bu kadar meraklı bir milletiz, yürümeye başlayan çocuğun ilk oyuncağı bile genelde top oluyor.  Neden kulüplerde bu kadar çok yabancı transferi var peki? Bizim futbolcular nerede?

Sonra oturdum, kulüplerin kadrolarını inceledim.
Bakın şimdi, büyük takımların kadrolarına ;
Futbol A takım teknik direktör, 
Teknik direktör yardımcısı, 
Antrenör, 
Yardımcı Antrenör, 
Kaleci Antrenörü, 
Kondisyoner, 
Kaleci Departmanı Şef Antrenörü, 
Sportif  Direktör.
Ve birçok oyuncu
***
Yukarıdakilerin hepsi yabancı, yani ithal. Masörleri bilmiyorum ama onlarda yabancıdır herhalde diye düşündüm. İlk aklıma gelen şey futbolu seven gençler oldu, bu kadar popüler olan futbolda neden bu kadar yabancı oyuncu var?
İkincisi ise iletişim ile ilgili. Hadi yabancı oyuncular anlıyordur verilen taktikleri falan ama ya bizimkiler? Hepsi İngilizce, İspanyolca, İtalyanca biliyor mudur ki? Bu güne kadar Teknik direktör olarak Türkiye’ye gelen, Türkçe öğrenen bir adam da görmedim. Daum mesela, yıllarca Türkiye’de yaşayan Alman teknik adamı tek kelime Türkçe konuşurken duymadık. Tercüman aracılığı ile ne kadar sağlıklı iletişim kurulabilir ki? 
Türkiye Futbol Ligi, Türkiye’nin çok dışına çıkmış. Üç büyüklerin dışındaki takımların kadrolarına bakmadım ama izlerken onlarda da çokça olduğunu görüyorum. Üzüldüm bu duruma. Bu kadar Spor Akademisi mezunu var, bu kadar ünlü futbolcumuz, sporcularımız var. Neden bu kadar yabancı o halde?
Bizim oyuncular, mezun öğrenciler ne iş yapıyorlar peki?
Ama niye şaşırıyorum ki, Türkiye’de yapılan köprü, yol, gibi büyük projelerde zaten hep yabancı mühendisler ve şirketler var.
Türkiye’de yapılacak çok iş var, ama çook işsizlik var.
Haa! Birde arada sırada yabancı hakem yönetsin maçları polemiği var. Madem o kadar içinden çıkamıyoruz, Ülkeyi yönetecek yabancı idarecileri de dışarıdan mı  getirsek acaba?
Oynatalım, Uğur’cuğum, ben oynatacağım yoksa…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi