Baki Çiftçi

Baki Çiftçi

RAMİZ ‘‘DAYI’’ ve BİZ

RAMİZ ‘‘DAYI’’ ve BİZ

                          
 
Yoğun iş temposunun koşuşturması içinde akşamları koltuğa uzanıp yorgunluk atarken, her kanalda,  haber kuşağının hemen arkasından başlayan bir dizi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Vurdulu kırdılı olanlar çok tutuyormuş. Televizyon dizilerinin analizini yapmak gibi bir niyetim yok. Bunları eleştirmenlere bırakıyorum.
           Arada bir takıldığım Ezel dizisindeki Ramiz adında bir gencin İstanbul’a gelişi çok ilginç. 1971 tarihli geliş senaryosu, ben ve benim gibi hayata Ramiz’den çok farklı bakanların İstanbul’a altı yıl gecikmeyle gelişini canlandırdı.
             1971 Anadolu’dan bir tren kalkar İstanbul’a. Trendeki yolcu için İstanbul bilinmez bir umuttur. Fethedilmesi gereken bir kaledir. Fatih daha önceden fethetmiş olsa da. Irzına geçilmesi gereken bakiredir İstanbul. Yağma edilmesi gereken masal diyarıdır. Öfkenin,kinin, cinayetin kutsandığı, kumar, hile, karanlık tuzakların ortasına yürümek üzere Haydarpaşa’dan ‘‘elinde bir bavul, cebinde bir çakı ’’ kartal bakışlı, ölmeye ve öldürmeye hazır bir katil. Adı Ramiz. 2010 yılının popüler dizilerine masal kahramanı gibi gireceğini düşünmüş müydü acaba? Ömrünü geçirdiği batakhanelerde çevresine topladığı ‘‘yeğen’’lerin 2010 gençlerinin idolü olabileceğini düşünmüş müydü? Sonra su testisi su yolunda kırılır hesabı piskopat bir torunun (Daha önce onun başkalarına yaptığı gibi ) bıçak darbesiyle dramatik bir şekilde geçip gider bu dünyadan, yerine yeni katiller bırakarak.
                             xxx
         Yıl 1978. Aylardan Temmuz. İçinden tren geçmeyen bir Anadolu şehrinden 302 Mercedes otobüse bir grup genç biner, bıyıkları yeni terlemiş. Ellerinde küçük birer valiz, 1978 in kasaba görünümlü taşra kentinden, sanayinin başkenti İstanbul’ a doğru. Yürekleri pırıl pırıl. Özgürlük türküleri dillerde, Nazım’ın dizeleri akıyor dudaklarda. Kimi tornacı, kimi demirci, kaynakçı, marangoz , sanatçı.
       ‘‘Hep bir ağızdan türkü söyleyip /  Hep beraber sulardan çekmek ağı / Demiri oya gibi işleyip hep beraber/ Hep beraber sürebilmek toprağı/  Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek/
Yarin yanağından gayrı her şeyde/ Hep beraber diyebilmek için… ’’
             İş, ekmek, özgürlük, sömürüsüz bir ülke ve dünya için, ekmeğin kardeşçe paylaşıldığı bir gelecek için. ‘‘Gündüzlerinde sömürülmeyen/ gecelerinde aç yatılmayan,’’ barışın erdem, silahların ve savaşların olmadığı bir dünya için… Kesintisiz bir demokrasi, faşizme ve emperyalizme ‘‘defol’’ diyebilmek için… İstanbul proletaryasına (işçi sınıfına) katılmak üzere yola çıkanlar Topkapı otogarına indiklerinde aydınlık geleceğin umutları vardı yüreklerinde. Gözlerindeki, yüzlerindeki endişeli neşeyi görmek gerekirdi. Çok geçmeden katıldılar üretime, ekmeğini emeğiyle kazandılar. Sınıfdaşlarına, sömürüyü, emeği, faşizmi, emperyalizmi, sosyalizmi anlattılar. Hem öğrendiler hem öğrettiler. Yurttaş olmayı, hakları savunmayı, kula kulluk etmenin ve yoksulluğun kader olmadığını anlattılar. Örgütlülüğün gücünü, sendikayı, partiyi anlattılar. Irkçılığı, ayrımcılığı reddettiler. ‘‘Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin’’ diyorlardı. Evrensel barışı ve kardeşliği rehber edinmişlerdi.
        Sonra bir 12 Eylül sabahı ‘‘ torun Ramizler’’ çevirdiler ülkeyi dörtbir yandan. Kenan’ların (!) Planı uygulandı. Canlar düştü toprağa, umutlar, umutlar başka baharlara. Yenildik.
        ‘‘Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını…’’
           Özgürlük ve eşitlik sevdası biter mi? Umutsuz hayat olur mu? Çok şükür ki ve övünçle,  gururla haykırıyorum ki ‘‘Ramiz dayı’’ların, Ezel’lerin dünyasında saf tutmamışız. Eli kanlı “ kurşun atan da, yiyen”lerden de olmamışız. Kapitalizmin renkli kirli kanlı dünyasına, sömürü ve talanlarına baş kaldırmışız.
    Ne mutlu bize…Arkamızdan özgürlük ve eşitlik sevdası bırakarak.
 
                                                      

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Çiftçi Arşivi