Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

Silivri’de ilkyarı sonucu!

Tarihi bir dava olmasına rağmen gazeteci olarak bu güne kadar hiç gitmemiştim. En azından karar gününü kaçırmamak adına Silivri mahkemesine(!) gitme ihtiyacı duydum…

Pazartesi sabahıydı, yanımda üç arkadaşımla sabah saat 6 da yola çıktık. İlk durağımız Silivri CHP ilçe merkezi oldu. Silivrili dostlarımızla sabah kahvaltımızı sohbetimizi yapıp yeniden yola koyulduk.

E5 den Silivri damına giden yolları kesmişlerdi. Orada fazla durmayıp Çerkezköy’e giden yolun Çamlık Restoranın yanından başlayan Çeltik mevkiinden aracımızla deneme yaptık. Yaklaşışı 3 km toprak yoldan gittikten sonra yolun tam ortasına toprak dökülmüş bir engel çıktı. Toprağı biraz ayaklarımızla kürüyerek aracımız geçeceği kadar yer açtık, araçtan inip aracı iyice hafiflettikten sonra bir tek sürücü içinde aracın altı toprağa sürte sürte orayı da geçtik.

Tam otobanın üstüne gelmiştik ki jandarma çevirdi, ben kimliğimi söyledim. Arkadaşlar kim diye soran jandarma komutanına; Aracı süren sizinde gördüğünüz gibi şoförüm, ben kalp hastasıyım hanımda doktorum, dedim. Jandarma komutanı yaptığım espri karşısında gülümsedi ve buradan hiç kimse alınmıyor, siz E5 den girmelisiniz dedi. Gerçektende her taraf çevrilmiş, ıssız bir çöl gibiydi bu topraklar. İstanbul un en batısında olmasına rağmen insanın içine ürperti veren bir sessizlik hâkimdi.

Geldiğimiz yoldan geri dönüp yeniden E5 e çıktık. Cezaevine giren yolun karşısına park edip yaya köprüsünden karşıya geçelim dedik, ama ne mümkün! Köprünün altındaki otobandan karşıya geçmek serbest. Kısaca “yaya köprüsü yayalara kapalı!” Gülermisin ağlarmısın diye işte tamda buna derler…

Yolun başını yine jandarma tutmuştu. Bir kameraman bayan, elinde kocaman kamerasıyla üzgün bir şekilde bekliyordu, “hayırdır neden almıyorlar” diye sordum “valla bilmiyorum, gel birlikte soralım” dedi. Jandarma komutanına yaklaştım, kendimi tanıttım. “Tamam beyefendi buyurun geçin” dedi. “Arkadaş kameramanım” dedim. Aydınlık Bursa muhabiri olduğunu sonradan öğrendiğim bayanı da yanıma aldım, Komutan “araçsız gidemezsiniz, size bir araç sağlayalım” dedi, duruşmaya giden sanık avukatlarından bir avukata rica etti. Avukat kabul edince araca binerken gözüm Avcılar Belediye Başkan aday adayı Handan Toprağa takıldı, ben; arkadaşlar gidiyoruz hadi “Handan hanım atla” dediğimde arabadaki misafir sayımız üç olmuştu!

İki arkadaşımızı geride bırakarak Cezaevi yerleşkesine vardığımızda daha henüz üç beş kameraman ve akşamdan duruşma salonunun yanındaki parka konuşlanmış onlarca canlı yayın aracı vardı.

CHP Milletvekilleri sırayla gelmeye başlamıştı. MYK üyesi ve Genel Başkan yardımcıları Akif Hamzaçebi, Bülent Tezcan, Umut Oran. Genel Sekreter Bihlun Tamaylıgil, Ali Özgündüz, Muharrem İnce, Veli Ağbaba bunlardan ilk göze çarpanlardı.

Röportaj veren vekiller sıklıkla; cebberrut iktidarın yasa dışı davrandığını, bu yasadışılığa katılan her kim olursa olsun demokrasinin olacağı bir dönemde muhakkak yargıya hesap verecekleri yönündeydi.

Nihayet karar geldi çattı, hüküm verildi kalemler kırıldı!

Maç sonucu zafer naraları atanlar mı galipti, yoksa hükmen mağlupmuydu?

Sanırım bu ilk maçın sonucu olmalı. Finali önümüzdeki birkaç yıl içinde görebilirmiyiz?

Olurmu, olur. Burası Türkiye(!)

 

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi