Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

SÜNNİ EGEMEN GELENEK

Unutulmasın ki Türkiye’de çok köklü bir devlet geleneği vardır.

Türkiye Cumhuriyeti öyle dün kurulmuş gecekondu devleti veya muz cumhuriyeti değildir. En az bin yılı geçkin kesintisiz Türk devlet geleneğine “millet-i hâkime” anlayışı egemendir.

Ta Selçuklulardan Osmanlılara, onlardan da Cumhuriyete bu gelenek yöneticilerin kişiliklerine ve iliklerine işlemiştir.

Bu sıraladıklarımıza göre, ne menem bir şeyse devletin bir resmi dini vardır yanlış okumadınız “Devletin resmi dini!” Bu din bin yıldır İslamdır ve İslam’ın da Sünniliğidir.

Bu üç devletin çatısı altında yaşayan tüm Sünni Müslümanlar birinci sınıf vatandaş, geri kalanlar da ikinci sınıftır. Birinciye dâhil olanlar ülkenin kaynaklarından ve var olan haklardan sonuna kadar yararlanırken, diğerleri en az hakla ve maddi üretimden en düşük payla yetinmek zorundadırlar.

Cumhuriyetle de bu tanımda pek değişme olmamasına rağmen nispi de olsa bir takım haklar batı devletlerinden uzun yıllar sonrada olsa kazanılmıştır.

Bu Sünni egemen ayrımcılık 1839da Islahat Fermanıyla resmen kaldırılmış gibi olmasına rağmen bu millet-i hâkime anlayışı pek dokunulmadan aynen sürdürülmüştür.

Cumhuriyet ise vatandaş tanımına sadece Türk olma şartını eklemiş ama bu geleneğin özüne neredeyse hiç dokunmamıştır, Sadece 1839 ıslahat fermanının makyajının boya renkleri değişmiştir.

 Türkiye’de yaşayan birinin ancak ve ancak laik, Müslüman, Sünni olması halinde tüm vatandaşlık haklarından sonuna kadar yararlanabileceği ve üretimden eşitçe pay alabileceği görünmez mürekkepli kalemlerle kayıt altına alınmıştır.

Kendisinde bu üç unsurdan biri bile eksik olanların başında sürekli demoklasin kılıcı gibi ayrımcılık ve öteki olma dışlanma korkusu ile sindirilip bazense ağır bedeller ödenmiştir, bu süreç hız kesmeden hala devam etmektedir.

Ne diyordu Genel Kurmay Başkanlığının 27 Nisan tarihli “e-muhtırası”nda, Ne mutlu Türküm diyene! Anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.” Vay anam vay!

Peki, “Ne mutlu Türküm” diyen mutlu olacak ise,   Mutsuz olan başkalarımı olmalıydı veya başkalarına ne mutluyum sözü yasaklanmalımıydı oda olmazsa bu söz sadece marka haline getirilip Türklük adına tescillenmelimiydi?

Ne mutlu inansım diyene ve insan olana deyip yazmaya devam edelim.

Bu Hanefi Sünni egemen sistemde Türkmen Alevilerin vatandaşlık ve söz hakkı nedir ne değildir diye soracak olur cevabını da biz verirsek,

Sustuğun ve başkaldırmadığın hakkını aramadığın sürece göstermelikte olsa asli vatandaşsın, lakin hak hukuk vatandaşlık hakları gibi zırvalarla uğraşırsan unutma bir yerlerden bazıları çıkar ve faili belli olmayan çatışmalar başlar, Maraş, Sivas, Gazi benzeri katliamlar ve çarpı işaretleri kapındadır sen artık katli vacip sindir, ya susacaksın ya susturulacaksındır.

Bunun, yani susturmanın çeşitli yolları vardır, Öncül olanı asimile etmek, satın almak, ilk ikisi olamayınca; korkutmak, sindirmek. Oda olmazsa; hapis ve işkenceler en son ise infaz, yani faili meçhul adı duyulmamış bir çeteden ya arabana bir bomba yâda bir kazaya kurban edilmek diyebiliriz.

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi