Utku Kızıltan

Utku Kızıltan

TARIM VE HAYVANCILIĞIMIZ NASIL MAHVEDİLİYOR

TARIM VE HAYVANCILIĞIMIZ NASIL MAHVEDİLİYOR


Gerek dini gerekse milli düşüncelerine çok değer verdiğim Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocamın da bu konuda yaptığı konuşmalardan etkilenip biraz araştırınca çıkan sonuçlara bak. Yabancılardan aldığımız tohumlarla yetiştirdiğimiz sebze, meyve vs. nin tohumlarından bir sonraki yıl bir şey çıkmıyor. O ülkelerden yeniden tohum almak mecburiyetindeyiz.
Son çeyrek yüzyılda tarımımıza ve çiftçimize uygulanan tarım politikaları, küresel sömürünün yolunu açmak pahasına insanımıza yönelik sistemli ve örgütlü bir çökertme hareketine teslim olmanın bir ifadesidir. Bu ağır tahribin baş mimarı ve öncüsü Turgut Özal gözüküyor. AKP iktidarı ise onun tarım ve hayvancılık politikalarını daha da ileri götürerek sürdürmektedir. Turgut Özal iktidarlarının ilk işlerinden biri, “Tarım Islah İstasyonları”nı kapatmak oldu. Türk tarım ve hayvancılığında yaşamsal önemi olan araştırma enstitüleri art arda kapatıldı. Son olarak, manda yetiştiriciliğinin gen kaynağı olan Afyon Tarımsal Araştırma Enstitüsü 2004 yılında kapatıldı. 
Özelleştirme adı altında, Et Balık Kurumu (EBK) gibi yararlı ve kalkınmada, sağlıkta son derece anlamlı bir hizmet kurumu da Turgut Özal tarafından yok edildi. Kendi kendini besleyebilen 7 ülkeden biri olan Türkiye, buğdaydan pamuğa, etten sebzeye hemen her şeyi ithal etmeye başlayan bir ülkeye dönüştü. Üstelik ithal ettiklerinin tamamı, doğal olmayan, sağlığa zararlı, hatta kuşakların genetiğini bozacak kadar zararlı ürünler. Tarımdaki bu dışa bağımlılık, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nün 31 Temmuz 2004 Cenevre toplantısında pekiştirilerek yenilendi. Türkiye'nin de katıldığı Cenevre Toplantısı, tarımda gümrük vergilerinin indirilmesini, üretim ve ihracat için devletçe sağlanan sübvansiyonların düşürülmesini kararlaştırmıştır. Bunun bizim için açık anlamı, başta ABD, AB ve Kanada olmak üzere teknolojik tarımda ileri ülkelerin ürünlerine karşı tüm korumalarımızın kaldırıldığı ve tarımımızın, ayakta kalma şansını artık tamamen yitirme noktasına getirildiğidir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, Cenevre toplantısında, kendileri için stratejik önemde olan bazı ürünlerdeki desteklemenin sürdürülmesinin karara bağlanmasını istemişler, ancak bu istek DTÖ tarafından reddedilmiştir. Bu cümleden olarak, Türkiye'nin sunduğu, 20 kalemden oluşan ‘hassas ürünler’ listesi, DTÖ tarafından ‘çok uzun’ gerekçesiyle, incelemeye dahi alınmadan iade edilmiştir. 
Cenevre kararlarının sağladığı ‘gümrük vergileri ve sübvansiyonlarda indirim’, süper tarım ülkelerinin önlerindeki son engeli de kaldırarak, gelişmekte olan ülkeleri (o arada Türkiye'yi) tarımda artık adım atamaz duruma getirmiş bulunuyor. 
RAPORLAR NE DİYOR? 
Ankara Ticaret Odası’nın (ATO), susturulmadan önceki raporlarına göre, tarım ve hayvancılıktaki yanlış politikaların bize maliyeti yılda 60 milyar dolar zarardır. Sadece tarımdaki 45 milyar dolarlık yıllık kaybımız, bu sektördeki yıllık toplam gelirden fazla. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 40'ını istihdam eden tarım sektörü, bizi pazara dönüştürmek isteyen ABD ve AB tarafından uygulanan sömürü politikalarıyla perişan edilmiştir. 
TEMA'nın raporlarına göre, buğday üreticisi, otuz beş yılda reel olarak gübreye karşı %32 oranında yoksullaşmıştır. Çiftçimizin yoksullaşması ayçiçeği bazında %38, pamuk bazında %14 olmuştur. 
Pancarda çiftçi lehine bir gelişme görülüyordu. AKP iktidarının Cargill ve benzeri Batı şirketlerine sağladığı kolaylıklar yüzünden durum pancarda da çiftçinin aleyhine dönmüş bulunuyor. Küreselleşmeyi bir tür modern sömürü aracı olarak kullanan süper güçler, Türkiye'de tarımı ve hayvancılığı yok ediyorlar, bizi tek tip tohumla üretime mecbur bırakıyorlar. Ve o mecbur olduğumuz tohum sadece onlarda. Yani tarımımızın kaderi onların elinde. Ve biz, genleri zehirlenmiş tarım ürünlerini ekebilmek için milyarlarca dolar ödemek zorunda kalmış bulunuyoruz. Kendimiz ediyor, kendimiz buluyoruz. Bakalım sonumuz ne olacak? Sağlıklı kalmanız dileklerimle. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Kızıltan Arşivi