Sen, evet evet sen.
1 Haziran’da oradaydın, 2 ve 3 Haziranda da. Direndin. Kestirmedin o ağaçları.
Aferin.
Senin baban, evet senin baban…
12 Eylül’de evindeydi, 13 ve 14 eylülde de.
Sen, direnişten bir gün önce doya doya alışveriş yaptığın veriş merkezinde, 11 işçinin yana yana can verdiğini bilmezsin.
1 Haziran’da oradaydın, 2 ve 3 Haziranda da. Direndin. Kestirmedin o ağaçları.
Sen bir kahraman, büyük bir “direnişçisin”.
11 Mayıs 2013, Huqqa’da piyasa yaptın.
2 Temmuz 2013, Maça Kızı’nda mojitonu yudumladın. Yanan içini ferahlattın.
5 Ağustos 2013, Reina’da tekila shot çaktın. Acın büyüktü...
Sen sevgili AVM çocuğu, büyük direnişçi.
23 Ağustos 1514’de ne oldu bilmezsin, çünkü sen piç toprağında doğmuş bir piçsin.
Senin baban 12 Eylül 1980’de evindeydi, 13 ve 14 eylül 1980’de de…
Sustu, sindi, pıstı. Gözlerini siyah beyaz bir camdan alamadı. Dinledi saatlerce, günlerce. Dinledi ve sustu.
Sen 16 Eylül 2013 günü 58 bin ağacın kesildiği okuluna gideceksin.
Sen, büyük direnişçi…
Tüm düşünceler, donuk, ayazda kalmış hissizleşmiş beden, leş bir nefes, uzamış saçlar, karışmış sakallar ve tüm bırakmışlıklarla vücudun her bir zerresinde hissedilen kin, o an gelince güzel vücudunda canlanacak. Bütün yalanları toplayıp kustuğun hain ormanında, toprağa tavşan kanı bulaşmış ve ürkek bedenin en derininde kalbin, büyük bir huzur bulacak. Biten ve geri gelen bütün hariciyeler gibi. Kiminin kavruk bedeninde, kiminin süt beyaz ve bu aciz medcezir için harcanmış boşa hayatlar bir bir dolduracak yerine ilahi gerçekle o an. Yüzyıllardır elleri tetikte bekleyen insan ırkı o gün tetiğin önünde bekleyecek, o tetiği çek diyecek çek o tetiği ve bitir bu zulmü. Kes nefesi, Nefes bana zulüm, nefes bir hain tuzak nefes bir ihanet, nefes bir yalan. Boyalar içinde, güzel vücutları ruhsuz bedenlerin, “Ruhum var benim bak bir fahişe değilim” dediği anlarda ortaya çıkacak. Bunca zaman nerelerdeydin? Bu kin sığmaz bu beyaz sayfalara ne kinin yarattığı edebi, süslü püslü cümleler; ne küfür, ne çığlık. Bitirmez bu deli hasreti, bu vuslata özlemi, bu yüreğin alazını ve her an bitip gitmez boşlukları. O boşlukları doldurmaya çalıştığın onlardan yalanları. Sabahın ilk lacivertinde bir bar sandalyesinde, Anadolu da bir kerpiç evde, denize karşı bir belediye iskemlesinde, güneşi bekleyen gözleri aciz benin bizden olanın hepimizin. Diyecek tek bir söz kalmadığında bile çırpınan zehir şırıngalanmış bir böcek gibi. Bir son vuruş gelir mi diyen o yitik acizliğin içinden birinin istediği tek şey pompalanansa damarların da. O damarlar delik deşik, o boyalı vücut paramparça, o güneş karanlıkta, o sabah uzaklarda hiç görülmeyende. Umudun bile yok. Biraz aş biraz medcezir. Zalim kim. Zalim deme zalim burada dediğin ruhunda.
Gezi Parkında ağaçlar şimdilik kesilmedi. Ama bedeninde ki o yaş ağaç cayır cayır alazda…
Peki nereye kadar direnebilirsin?
(Bu yazı 12 Eylül 1980’de zındanlara atılanlara, Reyhanlı’da katledinlere, Çaldıran’da yakılanlara ve tüm masumlara ithaf edilmiştir.)