TÜRK ulusunun kaderi, hiçbir zaman iyiye gitmez. Sürekli mücadele... İyi niyet... Kalp temizliği... “İş buldum ya, gerisi kolay” düşünceleri... Hayat pahalılığı karşısında boyun eğmeme mücadelesi... Ve akla bir türlü getirilemeyen turizm turları ve Uzakdoğu gezileri... Tabii ki Anadolu’nun muhteşem yerlerini görememe sıkıntıları...
Bunların hepsi, işçi sınıfımızın...
Memurlarımızın...
Özel sektörde çalışan emekçilerimizin...
Özellikle öğretmenlerimizin...
Ve tabii ki emeklilerimizin düşüncesini ve yaşam tarzını sürekli
rahatsız eden ve paylaşamadığı alanlardır.
Bu sıkıntı sadece AKP döneminde gerçekleşmiyor.
Bu sıkıntılar hemen hemen gelmiş - geçmiş bütün hükümetlerde devam
etmişti... Bugün de ediyor...
Hatta bilhassa ettiriliyor.
Ama nedense halâ devam etmemesi için hiçbir çaba ve güç sarfedilmiyor. Sarfedilmesi için yapılan çalışmalar ise şunlar oluyor:
1– “Seçimde oyları nasıl toparlarım?...”
2– “Önümüzdeki hedefimizi nasıl gerçekleştiririm?..”
3– “Partimin liderliğini korumak için neler yapmalıyım?..”
4– “Hangi ilimizi alırsak daha güçlü olurum?..”
5– “IMF ile olan ilişkilerimiz kârın doyurur mu?..”
6– “Bana karşı gelenleri nasıl sustururum?..”
7– “Kırsal kesimden oyları nasıl alırım?..”
8– “Faiz lobisiyle nasıl mücadele edebilirim?..”
9– “Basının gönlünü nasıl fethederim?..”
10– “Siyasi tabloda çizgimi şaşırdım mı?..”
Daha bunlar gibi sürüsüyle başlık atabiliriz. Örneğin (meslek odalarından) tutun... Ticaret odalarındaki (ekonomik kriz) beklentilerine... Bankaların (faiz oranlarından) tutun... Otomotiv sektöründeki (satış hacminin) zirve yapmasına... Durağanlaşmasına kadar, pek çok konu başlığı üretebilmek mümkündür. Fakat ne olursa olsun, esas konumuzun faiz lobisinden halkımızın kurtarılması ise (Ki, Başbakanlık bunu diyor), şimdilik bu 10 maddelik konunun halka yansımasını nasıl ve ne gibi şartlarda iyileştiririmden çok... “Acaba halkıma bir şeyler verebildim mi?..” diye düşünülmesi gerekir...
Örneğin faiz lobisi derken, en cüzi miktarın bile halkımız tarafından ödenememesini gözönüne alarak derhal ekonomide devrim yapılması
gerektiğini kafaya yazması gerekmez mi?..
Mesela 100 bin lira konut kredisi alan vatandaş 60 aylık vadeyle ödemeyi düşünürken, bankaya ödeyeceği aylık tutarın 2 bin liradan yüksek olduğunu düşündüğümüzde... Allah aşkına söyler misiniz, kaç kişinin maaşı 2 bin liranın üzerinde de, bu konut kredisini alabilsin?..
Bir işçi normalde 3 bin lira alsa bile, 100 bin liralık bir kredinin geri ödemesini bu paradan yapacak ve geriye elinde ya 700, ya da 500 lira kalacak.
Veya ihtiyaç kredisini ele alalım... Burda da aynı şekilde karşımıza geri ödeme zorluğu çıkıyor.
Nasıl mı?..
Buyrun: 5 bin lira ihtiyaç kredisi kullanmak isteyen bir vatandaşımız, 2 yıl içinde geri ödemeye çalışsa, hemen hemen 250 liralık bir maddi yükün altına girmiş olacak.
O halde, diyelim bir asgari ücretlinin maaşı 800 lira civarındayken bu paradan 250 lira konut kredisinin düşüldüğünü hesaplayın...
Karşınıza ne çıkacak?..
500 veya, 550 lira gibi bir meblağ çıkacak.
Sorarız, bir asgari ücretli bu ihtiyaç krdesini çekebilir mi?..
Geriye kalan parayla evini geçindirebilir mi?..
Hayır...
Çekse bile geri ödeyebilir mi?..
Hayır...
Zaten faiz lobisi konut kredilerinde normal ve onun altında yaşayan halktan pek yararlanamıyor...
Peki 2 bin lira gibi bir maaşla çalışanlar bu ihtiyaç kredisini aldığında ne oluyor?..
Bu parayı çok mu rahat ödüyorlar?..
Buna da hayır...
O halde...
Nedir bizim derdimiz?..
Tabii ki maaşlara aklı başında zam yapılamaması.
İşte hükümet(lerimiz) bu konuya değinmiyor...
Sadece, “Elimizden gelen budur... Bundan daha fazlasını yapamayız. Eğer yaparsak bütçeye 2 veya 3 milyar liralık yük gelir...” diyerek halkımızı yıllardır oyalayıp durdular.
Oysa işçiye, memura, öğretmene, emekliye hatırı sayılır bir zam yaparak enflasyon altında ezmezseniz, işte o zaman vatandaşlarımız normal bir yaşam tarzını yakalamış olur.
Ama siz bunu yapmazsanız (Ki yapmıyorsunuz)...
İşte o zaman bu millet kredi kartına yüklenir ve ayakta kalabilmenin
savaşını verir. Bu savaşın zorunluluğunu bir türlü kabullenmeyen hükümet(ler), sürekli faiz lobisi adı altında ekonomik dengesizliğin bütçeye yapabilleceği
zararı düşünerek baskı yapmaya devam ediyor.
Nedense az maaşla tazminatları dahi ellerinden alınmak istenen işçilerimizin yaşama hakkını elinden aldığını bir türlü hatırlamıyor.
Nasıl hatırlasın ki?..
Ayrıca her hükümette olduğu gibi, bugün de iğneden ipliğe, hemen hemen her şeye zam yapan hükümet, her zaman enflasyonu dizginlemenin yollarını başka kurallar içinde aramamışlardır.
Hatta aramak dahi istememişlerdir.
Konut alanında da tek güvendikleri, TOKİ’nin illerimizdeki yapılanmalarını kendinde siyasi kâr olarak görmesidir. Hükümet, ne yazık ki kalite ve güzel görünürlükten uzak bir yapılanmanın TOKİ bünyesinde oluştuğunu bir türlü kabullenememesi de ayrı bir sorundur.
Bu sadece TOKİ’de değil... Hemen hemen halka yansıyan her şeyde böyle gitmekte. Ama nedense halkımızın rahat yaşatılması ve güzel günler görmesi bir türlü akla getirilmemekte.
Bir de bu yetmiyormuş gibi, yılın her 6 aylık diliminde maaşına yansıyan yüzde 2.5’luk gülünç bir artışa halkımız esir bırakılırken... Bir de bunun üstüne faiz lobisi tekerlemesiyle bankaları kıskaca almak pek akıl kârı değildir.
Ya asgari ücretliye ne demeli?..
Asgari ücretli bir vatandaşımızın kredi kartıyla 12, bilemediniz 24 ay taksitlerle evine beyaz eşya veya mobilya aldığını bir düşünün bakalım... Bugün en basitinden bir led TV’nin alımı bile, normal işçimizi kara kara düşündürmekte. Bu yetmiyormuş gibi bir de “Faiz lobisi piyasaları allak - bullak edebilir” diyerek yola çıkıp, bunlara bir sınırlama getirirseniz (Ki getirildi), o zaman vatandaşlarımız
nasıl mal sahibi olabilecek?..
Nasıl ev alabilecek? (Ki, evin aylıklarını dahi ödeyemez.)
Nasıl araba alabilecek?..
Nasıl dükkan açabilecek?..
Bunların hepsi bir hayaldir.
İşçimiz önce adil bir yaşam biçimiyle özdeşleştirilmeli.
İşçimiz, “Hanım yarın izne çıkıyorum, hazırlıklarını yap ve akşam ben eve geldiğimde nereye gideceğimizi kararlaştıralım”ı ne zaman
diyebilecek?..
İşçimiz, “Şu evi konut kredisi alarak bu maaşla rahatıkla ödeyebilirim”i ne zaman diyebilecek?..
Siz bırakın diyebilmeyi, neredeyse bütün olumsuzluklar ve ekonomik sıkıntılar sanki halkımız tarafından yapılıyormuş gibi, “kemerleri sıkma politikası”na devam edilmekte.
Zaten kemer sıkmaya da gerek yok. Çünkü bütün ürünlere zam yapmak, kemer sıkmaktır.
İşte bunlardan halkımızı kurtarmak, bugüne kadar gelmiş - geçmiş bütün hükümetlerin vazifesiydi. Ama nedense bu vazife akla getirilmiyor. Eğer faiz lobisinden halkımızı kurtarmak istiyorsanız (Ki en mantıklı karar budur), o halde maaşlara aklı başında zam yapmalısınız.
Yaparsanız işte o zaman bu halk faiz lobisine muhtaç kalmadan istediği ürünü kredisiz ve banka aracılığı olmadan alır. Hatta banka aracılığıyla da almış olsa, bunun hesabını yapmış ve kitabına göre de hareket etmiş olur.
Ama siz aklı başında zam yapmayıp bir de kredi kart sınırlamasına giderseniz, işte o zaman bu halkın sırtına daha da binmiş olursunuz.
Hem vergiler...
Hem akaryakıt zamları... (En tehlikeli zam da akaryakıt zammıdır. Çünkü akaryakıta zam geldimi, bunun anlamı, iğneden ipliğe her şeye zam gelecek demektir.) Hem yılbaşı zamları... (Ki, burada da hükümetin bütçe açıklamalarından
sonra meydana gelecek zamlardır.)
Hem işsizlik...
Hem turizmden uzak kalmak...
Hem uluslararası ciddi sorunlar...
Ve beraberinde gelebilecek bütün olumsuzluklar halkımızı yaşamdan bezdirmiştir. Buna kimsenin hakkının olmadığını düşünüyoruz. Onun içindir ki bugüne kadar gelmiş - geçmiş bütün hükümetler hiçbir zaman işçiden ve halktan yana tavır koymamışladır. Sürekli “Faiz lobisi”, “Amerikan ambargosu” ve “Avrupa Birliği kriterleri” oyalamalarıyla halkımız hep mutsuzluğa ve umutsuzluğa süreklenmiştir.
Artık Avrupa Birliği’nin ve Amerika’nın değil, Türk hükümetinin halkına ekonomik başlık açarak istikrarlı bir yaşam biçimine geçmesinin zamanı geldi de geçiyor bile...
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *