Bu gün haberlerde dikkatimi çeken bir haber vardı. Haberde kazaların çoğalması nedeniyle ehliyet almanın zorlaştırılacağı yer alıyordu. Önce şunu belirtmek gerekiyor. Araçları kullanan ehliyet mi, yoksa sürücüler mi? Trafik kazalarının bu denli artmasında ehliyetlerin hiçbir kusuru yoktur. Kusur araçların akıl çerçevesi içerisinde kullanmayı beceremeyenlerdir. Günün modasıyla kazalara neden olanlar magandalardır. Bu gün torunum Can’ı Mektebim Fen Lisesine götürürken Ortaköy yoluna dönerken sağ taraftan gelmekte olan her hangi bir araba yoktu. O yola her dönüşte yola çok kapalı girerim. Yolun tamamını açık bırakırım. Tam döndüğümde sağımızdan müthiş bir hız ve gürültüyle bir taksi geçti. Kanımca görünmezden bir anda görünür olan bu taksi en az yüz seksen kilometre hızla gidiyordu. Pardon uçuyordu. Eğer sola iyice yanaşarak dönmemiş olsaydım bu aracın bize çarpmaması düşünülemezdi. Dikkatinizi çekerim. Bu araç sıradan bir araç değildi. İnsan taşımacılığında kullanılan bir ticari taksiydi. Taksici bunu yapıyorsa magandaların yaptıklarına şaşmamak gerekir. Torunumu okuluma bırakıp yola çıktım. Bu kez de beyaz bir araba müthiş bir hızla önündeki araçlara makas ata, ata uçtu gitti. Köprü inşaatı yapılan yere vardığımda yan yoldan E 5 e çıkmakta olan bir kamyonetin sürücüsü geçiş üstünlüğünü hiçe sayarak, benim aracım büyük, herkes benden korksun dercesine kamyoneti üzerime sürdü. Geçiş üstünlüğü hakkımdan vazgeçerek o araca yol vermek zorunda kaldım. Peki, tüm bu olanlardan ehliyetlerin ne suçu olabilir ki? Nice ehliyetsiz insanlar tanıdım. Yıllarca araç kullandıkları halde en hafif bir kazaya bile neden olmamışlardır. Kazaların önlenmesi için ehliyet almayı zorlaştırmak hiçbir şekilde umar olamaz. Kazaları önlemek için yollara yeterli sıklıkta kameralar konularak hız kontrolü yapılmalı ve makas atma sevdalıları belirlenip haklarında en ağır para cezaları uygulanmalıdır. Kazalar ancak bu şekilde önlenir veya en aza indirilir. Üstelik yol boylarına yerleştirilecek olan kameralar, hız magandaları ve makasçılar sayesinde en kısa zamanda kendilerini amorti edeceklerdir.
Bir süre önce Menemen Ziraat Odası Başkanı yeğenim A. Metin Karagöl ile görüşmüştüm. Kendisine tarla sahiplerinin ürün güvenliği için Turgutlu’daki gibi bir sistem kurulmasını düşünüyor musunuz diye sordum? Amca dedi. Artık Menemen senin bildiğin Menemen değil. Yeni büyükşehir yasasına göre Bozalan köyü bile Menemen’in Mahallesi oldu. Bu nedenle nereye ulaşacağımızı bilemez olduk. Söylediği beni çok şaşırttı. Zira Bozalan köyü Menemen’e en uzak olan bir köydür. Yıllar önce CHP yöneticiliğim sırasında Bozalan köyüne gitme kararı almıştık. Menemen’den Bozalan köyüne yol olmadığı için Manisa’nın Muradiye ilçesinden yola çıkarak orman idaresinin açmış olduğu bir orman yolundan köye ulaşmıştık. Dönerken de aynı yolu kullanmıştık. Bilindiği gibi köylerdeki tarım arazilerini köy bekçileri korurlar. İlçelerde ise Çiftçi Mallarını Koruma Dairelerinin kır bekçileri korurlar. Köyler mahalle olunca köy bekçiliği kaldırıldığından görev Çiftçi Mallarını Koruma Dairesinin omuzlarına yüklenmektedir. Kır bekçileri koskoca Menemen ovasını korumakta aciz kalırken tüm köylerin ovalarıyla birlikte Menemen ovasını nasıl koruyacak? Bu durumda kır bekçilerinin motorize olmaları ve yetkilerinin bir hayli arttırılması gerekir. Bu da zaten gelirleri çok azalmış olan çiftçilerimizi zora sokacaktır.
Arazi sahiplerinin en büyük korkusu hırsızlardır. Ovalar yeteri kadar korunamadığından ovada hırsızlar cirit atmaktadırlar. Eskiden tarla sahipleri alet ve edevatlarını bağ damlarında saklarlardı. Bağ damlarının kapıları hırsızlara dayanmadığı için çiftçiler alet ve edevatlarını sabah ve akşam taşımak zorunda kalıyorlar. Bir gün nar bahçeme gittiğimde tulumbamın yerinde olmadığını gördüm. Tulumbamı diğer arazi sahiplerinin yaptığı gibi her kış söküp götürmezdim. Zira koskoca ovada içilebilecek en iyi su tulumbamın suyuydu. Bu nedenle komşularımın ve gelen geçenin susuz kalmamaları için tulumbayı söküp götürmezdim. Damın kapısı önüne geldiğimde kapının kırılmış ve içinde ne varsa götürülmüş olduğunu gördüm. Bahçemin öbür kenarına gittiğimde evim için dikmiş olduğum yirmi kerevizden on dokuzunun sökülüp götürülmüş olduğunu gördüm. Sökülme izleri çok tazeydi. Tarlaya geldiğimde biri minibüsüyle gelmiş güya ot topluyordu. Geldiğimi görünce arabasını çalıştırıp gitmişti. O minibüsü bir daha görmedim. Ne yazık ki plakasının numarasını almamıştım. Bir süre sonra da zincir ve kilitle artezyen borusuna bağlı olan mazotlu su motorunun çalınmış olduğunu gördüğümde bu ovada artık tarım yapılamaz diye karar verdim ve nar bahçesini, satarak tarıma veda ettim. Tek ilçe ovasını koruyamayan Çiftçi Mallarını Koruma Daireleri bu kadar genişletilmiş olan görev alanınlarında nasıl bir koruma yapabilir, bilmek olası değil.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *