ERGENEKON tutukluları Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla özgürlüklerine
kavuşurlarken, Türk ulusunun sevinci ve haykırışı sabaha kadar devam
etti. Bu sevinç nidalarını televizyonları başında olan halkımız da
büyük çoşkuyla kutladı. Tutuklu generallerimiz, subaylarımız,
gazetecilerimiz ve avukatlarımız da özgürlüğün tadını, sevinçlerini
aileleriyle birlikte paylaşan vatandaşlarla kutluyordu.
Ergenekon’da gerekçeli kararın bir türlü yazılamaması ve tutukluluk
sürelerinin oldukça uzun bir zaman dilimine uğraması hak ihlali olarak
görüldüğünden, serbest bırakılmalarına karar verilen
vatanseverlerimiz, artık özgür.
İşte bu özgürlüğü yaşamanın ve hayatın kutsallığı ilkesinden yola
çıkarak eleştirel açıdan haksızlığa yol açan hukuk kararlarının
varlığının son verilmişliğine şahit olunurken... Anayasa Mahkemesi’nin
hak ve hukukun yaşadığını tekrar hatırlatması ve de Özel Yetkili
Mahkemelerin kapatılmasıyla Türk ulusu sevinci sokaklara taşımıştı.
Bu arada halâ tahliye kararları tek tek verilirken... Tutuklu bulunan
vatanseverleri haksız yere cezaevlerinde tutanların kumpas adı altında
tertiplerle hayatlarının birkaç yılını ellerinden alındığı herkesçe
bilinmekteyken... Hem yargı, hem de Anayasa Mahkemesi’nin “tutukluluk
kararlarının hak ihlali” olduğunu açıkça itirafta bulunurken... Adalet
Bakanı’nın da, “Kaldırılmış olan mahkemeler bu konuda hüküm ve karar
veremezler” demesi, vatanseverlerin suçsuzluğuna imzasını atmış
oluyordu.
ÖLÜM HABERİYLE BERKİN ELVAN’I KALBİMİZE GÖMDÜK...
Ergenekon’dan kurtuluşlara ve özgür hayata kavuşmalara tam da
sevinmişken dün sabahın erken saatlerinde yaşama gözlerini yuman
Berkin Elvan, bütün Türk milletini adeta yasa boğdu.
Berkin’im sadece ve sadece (14 bilemediniz 15 yaşında) “Anne ben
bakkala gidiyorum. Ekmeği alırım” diyerek sokağa çıkan bir Türk
genciydi.
Ne oldu?..
Berkin’imin sokağa çıkışı, o çıkış oldu.
Ne bir daha evine, mutlu, sıcak yuvasına dönebildi...
Ne de annesiyle ve babasıyla kahvaltıya oturabildi...
Berkin’im, çıkan olaylardan haberi olmaksızın bakkalın yolunu tutmuş
ama bir polisin gaz kapsülüyle başından yaralanmasıyla hayatı bir anda
kararmıştı.
Annesinin ve babasının bir umutla hastanede 269 gün nöbet tutması
heyecanla, düne kadar devam etti.
Ne yazık ki Berkin’imden hiçbir hayat belirtisi gelmiyordu. O küçücük
temiz ve saf beden, hastane yatağına uzanmıştı. Akranlarının
sokaklarda top ve oyun oynarken Berkin’imin bu özgürlüğü elinden
alınmıştı.
Devlet büyüklerinin şimdi başlarını iki elinin arasına alarak şunları
düşünmeleri gerekir:
1– Biz ne yapıyoruz?..
2– Berkin Elvan’ın hayatı neden karardı?..
3– Onu yaralayan ve şimdi de ölümüne sebep verenler hukuk devleti
adına bulunması gerekmez mi?..
4– Daha 15 yaşında küçücük, mini mi mini bir vatan evladının, çıkan
eylemlerin bilincinde olması beklenemezken... Nasıl olur da bu çocuk
böylesine hedef olur?..
5– Türk halkının Berkin için bu derece hassasiyet göstermesini biz
neden gösteremiyoruz?..
Öyle değil mi?..
Hadi diyelim iktidar bunu yapmıyor...
Ama devlet diye bir kurum var.
Devlet kurumlar üstüdür.
Devlet, ülke insanının yarasına melhem sürmelidir.
Hatta devlet, kurumlarını hareketlendirip, bu olayın iç yüzünü
araştırarak halkını sahipsiz bırakmamalıdır.
Ama nedense bu olayda ne sahiplenme görünüyor...
Ne de araştırma.
Sadece Adli Tıp incelemesi ve ölüm nedeninin rapor edilerek güzelim
Berkin’imin bedenini toprağa vermek.
Devletin şimdilik yaptığı bu.
Berkin’imin acısını yüreğimizde yaşıyoruz.
Onun acısı, hepimizin acısıdır.
Annesine ve babasına Allah sabır versin.
Canım Berkin’im, sen şimdi Hak’ka yürüdün ama Türk ulusunun kalbinde
hep yaşayacaksın. Çünkü bu Türk milleti seni kalbine gömdü.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *