Haberdar Gazetesi Yazar Yazıları Genel Mi, Yerel Mi Derken Siyasetin Dibine Girdiniz, Halkı Unuttunuz!..

Genel Mi, Yerel Mi Derken Siyasetin Dibine Girdiniz, Halkı Unuttunuz!..

.



SİYASET dünyası günlük değişkenliğe uğrayan bir sistem oldu çıktı.
Düşünün, daha bundan birkaç gün önce şöyle deniyordu: “Yerel seçimler
çok önemlidir. Yerellerde elde edilen oylamalar ve onun yerini alacak
siyasi kurallar, kazanana çok önemli ipuçları verecek. Bu ipuçları,
genel seçimde kimi, nasıl ve hangi türden oylarla seçimi kazanırım
havasına dönüştüreceğinden, yerellerin yeri bambaşkadır...”
Evet...
Bu ifadeler, bütün siyasi partilerimizce paylaşılmakta ve hatta
ittifak arayışları içine girilerek, “Karşımdaki hasmım mutlaka bu
seçimde kazanmamalı. Onun için bana yakın duran siyasi partiyle
mutlaka dirsek teması yapıp, onu liderliğinden indirmeliyim”
politikasıyla seçimin her türlüsüne yakın durulmakta...
Peki bu duruşun kaç türlüsü vardır?..
Bize sorarsanız iki türlüsü vardır.
1– Siyaseten bir yarış...
2– Milli duruş...
Birinci maddeyi düşünürsek eğer... Burada günübirlik yapılan
siyasetlerin birikimiyle yerele ve genele hazırlanış şeklini görmek
mümkündür. Hatta burada Türk siyasetinin hayata geçişinin ipuçlarını
rahatlıkla görebiliriz. Genel seçimin geleceğini yerelle beliremeye
çalışmaktan öte... Partinin güdümünde hareketle kamuoyunu köşeye
sıkıştırmaya kadar varan bir politikalar zincirini oluşturmaktadır.
Tıpkı bugünkü belediyecilik anlayışında olduğu gibi.
Örneğin Anakara Belediyesi ile İstanbul Belediyesini ele alalım.
Ankara Belediyesi, ODTÜ’yü köşeye sıkıştırmak için elinden gelen her
şeyi yapıyor. Burada amaç, siyasi düşüncesindeki partisine daha yakın
görünmek için halkını ve gençlerini tehdit etmeye kadar varan bir
duruşu sergilemekte.
Aynı şekilde İstanbul Belediyesi de, Gezi Parkı’nı elinde koz tutarak
sürekli halkını rahatsız etmekten başka bir şey yapmamakta. Hatta 29
Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın kutlamalarının önünü tıkamak için,
Marmaray hattının açılışını (Riskli olduğunu bile bile) yapmaya
kalkışıyor.
Neden?..
Yerel siyasetin de ötesinde devlet siyasetine ağır bir darbe vurarak
Atatürk milliyetçiliğinin yok edilmesi ve yerine AKP cumhuriyetinin
kurulmasına destek olmak için...
Öyle değil mi?..
Elbette öyle...
Ama gelin görün ki, bugünkü siyasi anlayış o kadar berbat bir
düşünceyle yapılmaktadır ki, siz bırakın yereli ve geneli... Bugünkü
ortamı gererek ve hatta yerel seçimlerin ertelenmesini dahi yaratacak
bir kaosun varlığını düşünmeye bile başladılar.

OSMANLI SEVDALILIĞI İLE BELEDİYECİLİK ANLAYIŞI, İKTİDARIN HEDEFİNİ GÖSTERİYOR...

Bunun nedeni de, elbette Osmanlı sevdalılığının Cumhuriyetin önüne
geçmesi için harcanan çabalar olarak görülmekte.
Bu yüzden şimdi bize, “Hayır... Bizim öyle bir tasavvurumuz yoktur.
Asla böyle bir düşünceye sahip değiliz. Bilakis Cumhuriyetimizin daha
da güçlenmesi için çaba harcıyoruz” diye karşılık verebilir
bazıları...
Evet ama, iktidarın siyasi organlarından, “29 Ekim Cumhuriyet
Bayramımızı coşkuyla kutlayacağız. Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah
arkadaşlarının bize armağan ettiği bu güzelim ülkenin daha da
kalkınması için elimizden gelen her şeyi yapacağız” diye bir laf
duymuyoruz.
Duyan varsa beri gelsin.
Ayrıca...
Cumhuriyetin ilkelerini yıkmak için elinden gelen her şeyi yapan AKP
iktidarı, bugün çıkıp da, “Biz demokrasiden yanayız ve bayramlarımız
bizim için kutsaldır. Bize bağlı belediyelerimiz de bu anlayışla
hareket etmektedir” diyebiliyor mu?..
Dese dahi kimse ona inanmaz.
Buna, siz bırakın başkalarını... Yandaşları dahi inanmıyor. Ama ne
yapsınlar, “Elimizden bir şey gelmiyor ” bahanesiyle iktidara parasal
olarak sırtını dayamış öylece durmaktalar.
Bunun aksini ispat eden medya varsa çıksın ortaya ve “Ben Atatürk
milliyetçiliğine inanıyorum. Cumhuriyet ilkeleri Türkiye’nin
mayasıdır. Türk ulusu da demokrasiden yanadır. Bu bayram hepimizin
bayramıdır ve kimse Atatürk için aksi bir söz dahi söylemeyez.
Söyleyen karşısında bizi bulur” desin bakalım.
Diyebilir mi?..
Asla diyemez.
Siz  bırakın demeyi...
İktidar, “Gazetenizin adını değiştireceksiniz. Hatta gazetenizi
tesettüre sokacaksınız” dese, inanın hemen uygularlar. Hem de hiç
tereddüt etmeden.
Paraya...
Mala...
Mülke...
Şık arabalara...
Hanlara...
Hamamlara...
İhalelere bu kadar taparsan...
Sonucunda da böyle olursun.
Bugün basın olarak ortaya çıkıp da, “İktidar maddi ve mali yönden bizi
sıkıştırıyor. Hareket dahi edemiyoruz” deseniz dahi kimseyi
kandıramazsınız. Ülkemizin hattı müdafasından tutun sathı müdafasına
kadar paramparça olmuşken... Sizler de yandaş basın olarak Türk
halkını uyarmazken... Ortaya çıkıp da, “Benim elim kolum bağlı”
diyemez(sin).
Çünkü senin aklın da... Fikrin de... Paran da... Pulun da... Hepsi
satılmış... Kişiliksiz ve ruhsuz bir yapıya sahipsin(iz).

MİLLİ DURUŞU SİMGELEYEN ANDIMIZ VE MARŞLARIMIZ YERELDE DE, GENELDE DE
SES GETİRMELİ...

Ama ikinci şık, hepsinden önemlidir ve tam da günümüz gereği konumuza
çok yakındır. Düşünün bir kere: AKP vekilleri ve belediyeleri sürekli
Atatürk’e hakaret ederek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı baltalamaya
çalışıyor. Hatta siz bırakın baltalamayı, ODTÜ’yü bile ortadan
kaldırarak Cumhuriyetin bütün değerlerini yok edecek kadar fikirsiz
bir düşünceyi ortaya atabiliyor.
Fakat bunun böyle olmadığı yalanına sarılarak hemen gardını alan
iktidar kurmayları, “Seçimler ülkenin demokrasisidir. Biz de bu
demokrasi için kurallar gereği adaletli davranarak Türk milletine
hizmet ediyoruz” diyerek seçim arifesinde Türk ulusuna mesajlar
gönderiyor.
Ama bir de bakıyorsunuz, AKP’li belediyeler Cumhuriyet Bayramını’nın
coşkuyla kutlanmaması için... O bayramı engellemek için ellerinden
gelen her şeyi yapıyor. Tünel açılışlarından tutun... Belediyelerin
hizmet etme görüntüsüyle megafonlardan yükses sesle çıkan yayınları
dahi sırf Cumhuriyeti’mizin kutlanmaması için yapılan sinsi
politikaları oluşturuyor.
İktidar ve ona yakın olan sinsi yalancı basın, hemen şu açıklamalarla
Türk milliyetçiliğine göndermelerde bulunuyor: “...Yerelde kim iyi
çalışıyorsa oyunu ona vereceksin. Parti gözetmeyeceksin.”
Biz de bu açıklamaya karşı şunu söylüyoruz:
“...Yerelde oyunu partine göre vereceksin. Çünkü bugünkü siyasi
anlayışla belediyecilik hizmetleri, artık iktidarın belediye adayı
başkan seçildiğine çalışıyor.
Kime göre?..
İktidarına duyduğu yakınlığına göre.
Çünkü siyaseten Sayıştay ve Hukuk iktidarın tekelinde olduğu için,
hizmet ağını; partciliğini öne çıkararak göstermekte.
Peki eskiden bu böyle miydi?..
Hayır...
Böyle değildi.
Belediyelerde bir yanlışlık olunca devletin kurumları ve hukuk,
tarafsız olarak görevini yapıp kamuoyuna yanlış harcamaları
bildirirdi. Ama bugün bakıyorsunuz, dünya kadar yanlışlıklar olduğu
halde ne devlet kurumları işliyor... Ne de Sayıştay ve adalet
yanlışlığın üstüne gidiyor... Adeta her şey hasıraltı edilerek,
belediyelerin bütün borçları siliniyor.
Bunları biz uydurmuyoruz, Meclis TV’de her şey açık açığa muhalefet
tarafından verilen gensorularda okunuyor ve kamuoyuna açıklanıyor. Ama
nedense iktidar, muhalefetin 11 yıllık siyasi çalışmasında Meclis
Başkanlığı’na sunduğu ne kadar gensoru tekilfleri olduysa... Hiçbiri
iktidar tarafından kabul görmüyor.
Neden?..
Muhalefet olduğu için...
Başka bir neden de, iktidarın; belediyelerine bağlı olan şehirlerde
oluşan baskının “Yerel ile Genel seçimlerin hükümet için ne kadar
birlikte yürüdüğünü” gözler önüne serdiğini göstermekte...
Bu da demek oluyor ki, yerel seçimler, genel seçimlerin ön çalışmasını
oluşturduğu kadar... İktidar anlayışından dışarı çıkarak şehir halkına
göre çalışmadığını da göstermektedir.
Düşünün İstanbul’u...
En ufak bir Anayasal hak olan ifade özgürlüğünde dahi derhal Taksim ve
Gezi Parkı kapatılmakta. Sanki o park hükümetin babasının malı...
Sanki o park, belediyenin tapulu malı. Aksine o park ve meydan, ana
sütü gibi İstanbullunun hakkı ve malı. Fakat Cumhuriyet ilkelerini
yıkmak ve Atatürk’ü yok etmek için yapılan bütün yasaklar
İstanbullu’ya hizmet değil... Daha çok eziyeti oluşturmakta.
Şehrimizin valisi...
Belediye başkanı...
Çeşitli kısım amirleri...
Hemen hemen hepsi, İstanbullu’ya hizmet etmekle sorumludurlar. Ama
iktidar ve onun belediyelerinin ve bürokratlarının anlayışında,
“İstanbullu onlara hizmet edecekmiş” gibi bir yanlış politika
savunulmakta.
Kısaca, “Yerel mi, Genel mi?” derken seçim alternatifleri üzerinde
hesaplamalar yapılırken ne Türkiye’nin geleceği düşünülmektedir... Ne
de askeri erkanın sınırlarımızdaki ağırlığının hükümranlığı...
Varsa da, yoksa da “Seçimlerde (Genel de ve Yerelde) ben birinci
olayım da... Ülke uçuruma mı, gidiyor... Yoksa PKK leşlerinin seçim
yuvası mı oluyor...” gibi tehlikeler dahi akıllara getirilmiyor.
Politika üreteyim derken siyasetin dibine girmek, hem genelde ve hem
de yerelde Türk halkının milli duruşunu umursamamaktır... Ve sadece
oturdukları koltuklarının geleceğini düşünerek ülkeyi uçurumun dibine
itmek... İktidarın siyasi duruşundan başka bir şey değildir.
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *