SON günlerde tüm şikayetler hükümet üzerinde yoğunlaşırken, aynı
şekilde yazılı ve görsel basın da bundan payını fazlasıyla alıyordu.
Bu payın çoğunu, halka olan sorumluluk ve haber hürriyetini tam
anlamıyla kullan(a)mayan ulusal basının sorumluluğu olmuştur.
Halkımızın yaptığı her türlü şikayette haklılık payı yüzde 90 vardır.
Ama kimileri de vardır ki “Hiç düşünmeden.. Bazı basın yayın
organlarının oluşturduğu ortak zihniyetteki görsel medyanın
duyarsızlığını” eleştirmiyor. Üstelik eleştiriyi sadece “Hak edene”
diyerek duyarsızlığını devam ettiriyor.
Ettiren kimler mi?..
Tabii ki günlük siyasete kendini kaptırarak ülkenin sonunu düşünmeyen
yüzde 10 vatandaşlarımız.
Ama gelin görün ki durum, hiç de onların tahmin ettiği gibi
gelişmiyor. Ne yazık ki durum, daha da kötüye gidiyor. Gittikçe de
halkımızın eleştiri okları, ülke çoğunluğunun düşüncesindeki hedefi
tam 12’den vuruyor.
Kanıt mı istiyorsunuz,?..
Alın size ulusal basının cılız politikasını...
Alın size, onların (yani ulusal basının) desteğindeki ve logosundaki
birlikteliğinden doğan görsel basının duyarsızlığını...
Eğer siyasi içeriklere girersek, bunların hepsinin cılızlığını ve
korkak politikalar üreterek şirin görünmenin yanlışlığını gözler önüne
serebiliriz.
Ama biz, burada bunu yapmayacağız.
Yapacağımız tek şey, ulusal basının ve onların güdümündeki görsel
basının gücünü fazlasıyla överek yerel basını eleştiri yağmuruna
tutanlara “politikanın ne olduğunu” anlatabilmek. Bunu anlatırken de,
duyarsızlığın yerini duyarlılığın aldığını hedef olarak tayin
ettiğimizi gösterebilmek.
ULUSAL BASININ HABER ANLAYIŞI CÜZDANLARINDA SIKIŞIYOR...
Bazen sokakta ve kapalı mekanlarda karşılaştığımız halkımızın
eleştirisi mutlaka oluyor. Ama bu eleştiriyi yaparlarken ulusal
basının “Tek yetkili” olduğundan yola çıkarak alternatif yazılı ve
görsel basına önem vermedikleri görülüyor. Yani onlara göre doğru ve
dürüst haber sadece ve sadece ulusalda (büyük gazetelerde)
odaklanıyor.
Halbuki bugünkü siyaset anlayışının gidişatına ve dolar ve euronun
artışındaki dengesiz ekonomik sebeplere bakılacak olurlarsa, ulusal
basının değil... Yerel basının daha cesur ve daha akıcı bir politikaya
sahip olduğunu görecekler.
Halkımıza “gazetecilik nasıl yapılmalı?” diye sorulduğunda, büyük
çoğunluğun, “Ülkemizin bayrağını ve dışa olan vatani sorumluluğun
duygularını kim sütunlarında yazar ve paylaşırsa... İşte gazetecilik
budur” diyor.
Yani basın yayın organlarının, içte olduğu kadar dışta da sorumluluğun
bilincini fazlasıyla taşıması gerekiyor.
– “Peki bugün, bunu yapan bir basın var mı?..”
– “Yok...”
– “Peki, bu kadar yanlışlığın içeriğindeki soruların ve sorunların
halka özgürce yansımasını yapabilen basın var mı?..”
– “Hayır. O da yok...”
– “O halde ne var?..”
– “Kâr hanelerini daha da artırmak için çalışan bir duyarsız medya var...”
SAYIN MEHMET MERT’İN AÇIKLAMALARI VE MESAJLARI GEREKEN YERLERE UMARIM GİDER...
Kim ne derse desin, halkımızın yüzde 90’ı yerel basının gücünü çok iyi
bilmekte. Örneğin Sayın Mehmet Mert’in “YEREL BASINA GÜVENİN ARTIK”
diye seslendiği makalesinde ne kadar haklı olduğunu söylemeye gerek
var mı?..
Elbette yok.
Yazısında dediği gibi kimilerinin, “...Ya Mehmet sen yazmışsın aday
Tahir Sert ama daha diğer ulusal gazeteler yazmamış” ifadeleri,
Haberdar’ın hem yerelde ve hem de genelde gücünü ve siyasi anlayışını
bilmemelerinden kaynaklanıyor. Öyle görülüyor ki ulusal basın
denildiğinde, ülkemizin bütün haberlerinin doğru ve dürüst olduğu
savunuluyormuş iddiası güdülümekte.
Oysa iş, hiç öyle sanıldığı gibi değil.
Örnek mi?..
Alın size örnek:
1– Gezi olayları yaşandığında yerel basın ile (birkaç tane ulusal ve
görsel medyanın) dışında paylaşan bir tek güçlü basın oldu mu?..
2– Ülkenin dış siyasetinin yanlışlığını yine bir elin parmak sayısı
kadar az olan basının dışında yazabilen oldu mu?
3– AKP’ye, CHP’ye ve MHP’ye olan haber anlayışın aynı mesafede
olduğunu söyleyebilen bir basın var mı?
4– Mustafa Sarıgül için çıkan söylentilerin içeriğine ve siyasi
duruşun bu olmadığına açıklık getirebilen oldu mu?
5– Ulusal basının “güçlü logoları”na sahip olan yazılı medyanın
manşetlerinin aynı çıkmasının nedenini hiç araştırabilen oldu mu?
6– Ulusal yazılı ve görsel medyanın da aynı ağızdan çıkmış gibi...
Aynı haberi aynı manşetten ve aynı zihniyetle “Biz de gazetecilik
yapıyoruz” demeleri gibi... Ajans haberini özel habermiş gibi gösteren
büyük gazetelerin yazarları verilen manşete karşı çıktıkları oldu mu?
Demek ki ulusal yazılı basın ve görsel medya, sadece güçlü logaların
sahipliğiyle “Meydanların sesiyim” diyemez.
O halde nasıl diyecek bunu?..
Yerel seçime katılan tüm adayların siyasi anlayışına yıpratıcı bir
eleştiri getirmeden, tarafsız olarak gazeteciliğini sürdürecek.
Yazarlar elbette istediğini eleştirebilir ve istediğini, düşünceleri
doğrultusunda destekleyebilir. Ama bunu yaparken de, gazetenin siyasi
politikasına göre kalemini kullanması beklenmemelidir.
Demek ki gazetecilik neymiş?..
Tarafsızlık ilkesini logosuna yakıştırmakmış... Taraf olarak düşünce
harmalına kalem vurmakmış... Manşetin içeriğini halk yararına daha iyi
yorumlamakmış... Ve siyaset arenasında tarafların gidişatına göre
değil, bilakis; kamuoyunun beklediği politikaya karşı yararlı şeyleri
açıklamakmış...
YEREL BASINI HİÇE SAYAN ZÜMRE, ULUSAL BASININ NE YAPTIĞINA GÖZLERİNİ
YUMMAMALI!..
Halk arasında şöyle bir düşünce varsa, bu çok kötü:
– “Büyük gazeteler ve onun güdümündeki görsel basın ne derse, benim
için doğru odur. Gerisi hikaye...”
İşte tam da burada, böyle düşünene şunu dememiz gerekiyor:
– “Şu anda yerel seçimler için büyük bir yarış var. Hem de kıran
kırana. O halde neden bu kadar kavga - dövüş oluyor?.. Madem yerel
seçimler bu denli kızışıyor... O zaman genel seçimin, yerele göre
anlamı nedir?..”
Biz söyleyelim:
1) Yerel seçimler, hem iktidarın ve hem de muhalefetin halk nezdinde
öneminin bir ön seçimidir....
2) İktidarın, “Acaba genel seçim olursa, halkımın oy potansiyeli benim
için ne derece olur?” diye düşünmesidir.
3) Yerel seçim(ler), genel seçim(ler)in bir nevi kilit anahtarı rolünü üstlenir.
Şimdi kimse ortaya çıkıp da, “Yerel basın, yerel seçimin gidişatına
yön veremez. Asıl yön verecek olan, ulusal kanalların ve ulusal
ağırlıklı medyanın doğru haberciliğindedir” diyemez. Bunu diyene de,
“Madem öyle, ulusal basın olarak 6 - 7 gazetenin aynı gün (aynı)
manşeti atması da doğru habercilik midir?” diye söylememiz gerekmez
mi?..
Ayrıca...
Hangi gazeteci, “Diğer gazetelerle aynı manşeti atmışız” diyerek
rahatsızlık duymaz?..
Eğer bir gazeteci ortaya çıkıp da, “Ben, bu aynı manşetlerden rahatsız
değilim” derse, hemen o mesleği bıraksın ve başka iş yapsın.
Gazeteciler şunu iyi bilirler ki, “Manşet atmak, büyük bir meziyettir.
İyi bir gazetecilik örneğidir. Hatta gazetenin siyasi görünümünün de
aynasıdır.”
Bu açılardan bakıldığında, gece ve gündüz toplantıları gazeteler için
çok önemlidir. Yeni haberlerin görsel olarak önemi vurgulanır ve doğru
haberciliğin önemi çalışmasıyla ön plana çıkar. Yerel basında bu
çalışmalar hakkıyla yapılıyor. Bu işin yereli - ulusalı yoktur.
Gazetecilik, gazeteciliktir. Gazeteciliğin yerelde ve ulusalda icrası
aynı zihniyeti oluşturmalıdır. Yani doğru haber ve sağlam haber.
ULUSAL GAZETELER AJANSA ÜYE OLMAKLA FARKLI GAZETECİLİK YAPIYOR
DENİLEMEZ... ÇÜNKÜ YEREL BASIN DA AYNI AJANSTA ÜYELİĞİ VAR...
Hangi gazeteyi elinize alırsanız alın, hepsinde aynı haber ve aynı
başlıklarla bezenmiş haber türünü görürsünüz.
Neden?..
Çünkü o haberler, üyesi olduğu ajanstan kendisine gelmekte. Ve bunu
büyük bir koz haline dönüştüren basın sektörü, işçi kıyımı yaparak
muhabirleri tek tek işten çıkarmakta. Sadece birkaç tane editöryal
çalışması yapanlarla istihbarat akışını özelinde kaybetmemek için
çalışanı bünyesinde tutmaya çalışır.
Ama yine de bugün bakıyorsunuz, manşetler ve özel haberlerin hepsi,
yerel basının attığı manşetin bir tanesini dahi atamıyor.
Neden?..
Çünkü bugünkü bazı ulusal gazetelerin çalışması robotlaşmış da ondan.
Son olarak, yerel basını beğenmeyenlere, “Sadece ulusal basında çıkan
haber olursa inanırım” diyenlere şunu söylemek gerekiyor: “Ulusal
basın attığı manşeti yarınki gündeminde sonucunu açıklayamıyorsa, o
manşet haber fos çıkmış demektir.”
YEREL BASININ SORUNLARI YOK MU?..
Ya yerel basının sorunları!..
Elbette yığınla sorunu var. En azından Sayın Mehmet Mert’in hem ilan
politikasına... Hem de basın yayın organlarının fazlalığının ne derece
olması gerektiğine açıklık getirmesi, bir özeleştiri olarak kabul
edilmeli ve ele alınmalıdır. “BASINI BU HALE GETİRENLER UTANSIN”
derken, bir soy ağacında mantar gibi çoğalan yayın organlarının bir
ilçe için çok fazla olduğunu vurgulaması, çok önemli bir konudur.
Üstelik bir de, “Hepiniz aynı haberi yazıyorsunuz” diyenler o çok
methettikleri ulusal gazetelerin sayfalarındaki haberlere baksınlar
bir zahmet. Ayrıca ulusal televizyonların da aynı haberi kullanmadaki
başarılarını gözönünde bulundursunlar.
Demek ki ekonomik ve sosyal alanda aynı haberi yazma uyarısı sadece
yerele özel bir konu değilmiş. Aksine ulusal televizyonlardan tutun,
ulusal basına kadar paylaşılır bir konu haline gelmiş.
Zaten gazeteciler arasında haber atlatmanın önemi de burada öne çıkar.
Ama bir de, “Yahu falan gazetede şu haber var, sizde niye yok?” diyen
okurların şikayetlerini de hatırlatmak aynı haberi kullanmanın bir
cevabı niteliğindedir.
Daha doğrusu işimiz zor.
Anlatmak ise bir o kadar zor.
Hele ki bugün halka hiçbir gerçeği yansıtmayan büyük gazeteler için
“Gerçekleri savunuyorlar” diyenler, gitsin roman okusun daha iyi.
Bu konular yazmakla bitmez.
Hele ki gazetecilikte.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *