Bu röportajın tek bir amacı var...

Bu röportajın tek bir amacı var...
Ekin Türkmen hiçbir şeyi kıvırmadan, sözde kibarlık yapmadan konuşuyor...
"Seksi pozlar vermek de dizilerde oynamak da işime hizmet eder" diyor. Çünkü yapımcılar tiyatrodan değil magazin eklerinden oyuncu seçiyor. 'Küçük Kadınlar'dan sıkılan Türkmen şimdi sıkı bir yönetmenin onu keşfetmesini bekliyor


Alkol kullanmam/Gece hayatım yoktur.” gibi demeçler veren, mazbut bir yaşam sürdüğünü iddia eden, içinde bulunduğu sektöre methiyeler düzen oyuncular vardır. Röportaj sırasında cebinden hazır, protip cümleler çıkarır; karşısındakine de okuyucuya da sıkıcılıktan başka bir his geçirmez. Ekin Türkmen, tipik ve sıkıcı oyunculardan değil. “Her gece dışarıdayım” diyecek kadar açık sözlü, Reyting canavarı dizi ‘Küçük Kadınlar’ dizisinden ayrılma sebebini “Çok sıkıldım. Fenalık geldi rol icabı ağlamaktan” diyecek kadar da rahat ve dobra. Cihangir Susam Cafe’de buluşmaya geç kalma bahanesi olarak “Trafik” diyor. Kuzguncuk’tan gelmesini hesaba katınca hak vermemek elde değil.
“Kuzguncuk demişken” diyor ve başlıyor anlatmaya…

Kuzguncuk’un nesi bu kadar vazgeçilmez?

Tam bir mahalle. Acayip komik bir yer. 80’lerde kalmış bir havası var. Tamamı eski Rum evlerinden oluşan bir mahalle düşün. Esnaf ayrı bir alem. Bana biraz da doğup büyüdüğüm şehir İzmir’i hatırlatıyor. Cihangir’i de çok seviyorum. Arkadaşlarım, işim, gücüm her şeyim burada. Fakat Cihangir’de olunca sokakta yatmış gibi oluyorum.
10 senedir, yaz kış aralıksız dizilerde yer alıyorsunuz. Kısa süreye uzun soluklu birçok dizi sığmış. Ne bu acele?
Aceleden değil yaptığım işi çok seviyorum. Durmadan çalışmak istiyorum. Dizi oyuncuları hep der ya “Bizim yaptığımız iş çok zor, yoğun ve ağır. Çekimler bitmek bilmiyor” Yok öyle bir şey. Set kadar eğlenceli bir ortam hiçbir yerde bulamazsınız. 10 senedir koştura koştura gittim. Ta ki bu seneye kadar… Birden tak etti ve ‘Küçük Kadınlar’ dizisinden ayrıldım.

Neden?

Haz almamaya başladım. Her dizi birbirinin aynısı, her çekim birebir aynı. İşin formülünü, gidişatını çözdükten sonra otomotiğe bağlarcasına oynuyorsun. Gittikçe hissizleşiyorsun. ‘Küçük Kadınlar’a gelince… İstemiyordum artık. Fenalık geldi. Her gün aynı, her gün aynı… Her sahnede saatlerce ağlıyordum. Ağlamaktan gözlerim kurudu. Suni gözyaşı damlaları kullanmaya başlamıştım son zamanlarda. Aynı şeyleri söyleyip durdum. Genel olarak oyuncularda “Bu dizi tuttu. Burada sabretmeliyim ki bir sonraki işte başrolü kapmalıyım” derdi var. Dizilerde kariyer diye bir şey yok ki, tamamen matematik üzerine kurulu.

Oyunculuk aşkı nerede, ne zaman başladı?
Oyunculuğu hiç düşünmedim. İşin başından beri psikoloji okumak istiyordum. Liseden itibaren dans etmeye, ufak ufak modellik yapmaya başlamıştım. Sahnenin üzerinde olmayı seviyordum ama tam olarak sahne üzerine ne yapmak istediğimi de kestiremiyordum.

Çok tökezlediğiniz oldu mu başlarda?

Herkes destek oluyordu. Gaz vermek adına “Aferin çok güzel” diyorlardı ama olayın farkındaydım. Koskoca Savaş Dinçel’in karşısındayım ama hayatımda ilk defa senaryo görmüşüm. Zangır zangır titriyorum. Tam bir çömez. Sonra acayip bir şey oldu. Zeki Demirkubuz’dan film teklifi geldi. Filmin adı ‘Bekleme Odası’. “Yok, ben yapamam” diyerek kabul etmedim. “Kızım nasıl kabul etmezsin Zeki Demirkubuz bu” diyorlar ama benim Zeki Demirkubuz’un kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yok o zamanlar. Filmi kabul etmedim.

Uzun bakışmalar oyunculuğa zarar

Tek başına büyük bir şehre taşınmak, bir anda herkes tarafından tanınır olmak gözünüzü korkutmadı mı?

Oyunculuğun aslında ne demek olduğunu daha yolun başında anladım. Oyunculuğun, şöhretin etinden sütünden yararlanıp ‘sözde oyuncu’ olup da çıkabilirdim. İki sene sonra kimse adımı bile hatırlamazdı. Oyunculuğu bu zanneden insan çok… Bir dizide başrol oynayınca ‘Ben oldum’ diyemezsin. Popüler bir diziye çıkış yakalayıp herkes tarafından tanınır olmak marifet değil. Sen bir projenin içindesin. Taşlardan sadece birisin. Kendini büyük tanımlar/değerler yüklemek çok yanlış. Rezalet bir dizide, rezalet bir oyunculuk sergileyip oynayıp reyting rekorları kıran bir oyuncu olabilirsin. Ama bu senin iyi oyuncu olduğun anlamına gelmez. Bir sonraki projen tutmaz. Bu kez de kimse yüzüne bakmaz. Şahsen dizilere kariyer gözüyle bakmıyorum.

Dizilerde oynamak ne ifade ediyor sizin için?

Antrenmandan başka bir şey değil. Oyunculuğunuza katkısı şöyle var: Bol bol pratik yapıyorsunuz. Ama bir yerden sonra sizi ileri değil geri götürüyor. Tekrara düşüyorsunuz. İşin formülünü çözüp reyting’e oynamaya başlıyorsunuz. O uzun uzun bakışlar, bitmek bilmeyen ağlamalar… Bunlar oyuculuğa zarar.

Şöhretin sizi daha farklı, magazin ağırlıklı bir yola ittiğini düşünüyor musunuz?
“Magazin hiç sevmiyorum ve bunu kullanmıyorum” diyemem. Dozunda olması gereken bir şey bence.

Magazinin içinde nerede ve nasıl bulunma hali oyuncunun kendi inisiyatifinde olan bir durum değil mi?

Evet, oyucunun elinde ama magazin yapmak gerek.

Neden gerekli?

Olması gerekiyor. Magazinin içinde olmadığın, göz önünde bulunmadığın zaman ortalığı başkalarına bırakıyorsun. Alan oyuncu olmayan abuk subuk insanlara kalıyor. Çok saklandığın zaman hiçbir yapımcının aklına gelmiyorsun. Yapımcıların yüzde 90’ı oyuncuları bir tiyatrodan ya da bir oyundan seçmiyor. Gazeteyi, dergiyi katolog misalı karıştırıp oyuncu arıyor. Güzel ve göz önünde olan kim varsa onu gözüne kestiriyor. Bu yüzden saklı kalmak gibi şansın yok. Kendini göstermek zorundasın. Maalesef bizim gerçeğimiz bu.

Seksi pozlar hizmet ediyor

Bir ara da erkek dergisine verdiğiniz pozlar konuşuldu durdu.
Çoğu yapımcı oyuncunun neler yapabileceği hakkında pek bir fikri yok. Kafalarında belli bir şablon var. Bu şablonu kırmak için arada farklı pozlar vermek lazım. Zamanında seksi pozlar vermem de bu yüzden. Aynı şekilde sürekli şehirli/modern/seksi rollerde gördüğümüz bir oyuncu da köylü karakterini canlandırabileceğini kanıtlaması için taşralı konseptinde pozlar vermeli.

Pozların sebebi “Bakın ben de seksi kadın olabiliyorum.” demek miydi?

Aynen. Erkek dergisine seksi poz vermem oyunculuğuma hizmet eden bir durum.

Bir yandan da magazin gazetelerinin sevdiği bir figürsünüz. Çıkan haberleri olağan mı karşılıyorsunuz?

Basın her şeyi biliyor. Gece içeri girip, birlikte olduğumu iddia ettiği kişinin aslında gayet arkadaşım olduğunu bizzat gözleriyle görüyor. Teoman mesela… Çok eski arkadaşım olmasına rağmen “Birlikteler” diye yazmaktan vazgeçmediler.

Teoman’la ne zamandır taşınıyorsunuz?
Ta İstanbul’a ilk geldiğim günlerden biri. Yakın bir arkadaşımın erkek arkadaşıydı o sıra.

Peki ya arkadaşınızın sevgilisi olarak tanışmasaydınız?

İnan, Teoman hiç tipim biri değil! Çıkan haberlere Teoman’la gülmekten ölüyoruz. “Hayatımda hiç bu kadar uzun ilişki yaşamamıştım. Sayende yalandan da olsa yaşamış oldum” diyor. Bizim bir gece grubumuz var. Neredeyse her gece dışarı çıkarız. Basında bu tarz haberler çıkıyor diye bu eğlencemden/keyfimden feragat etmem, edemem. Bu grubun içinde Mustafa Altıoklar da var, Teoman da var. Bir ara Oktay (Kaynarca) da dahil olmuştu. Toplamda 15-20 kişilik bir grubuz. Grubun tüm erkekleriyle tek tek yazdılar.

Grup olarak sizi bir arada tutan şey ne? Bir ortak payda?

Eğlenmeyi çok seviyoruz. 15 kişi, ordu gibi, yurtdışına tatile gidiyoruz.

Nerelere gidiyorsunuz? Nasıl eğleniyorsunuz?
Eskiden Asmalımescit’e sık giderdik. Artık gitmiyoruz. Yurtdışı seyahatlerimiz çoktur. Meşhur Brezilya tatilimiz var. Gittik, uzun süre kaldık. Hatta, Teoman klip de çekti oralarda. İngiltere’ye, Amsterdam’a gidiyoruz hep beraber. En son geçen Paris’e gittik mesela. Ama haberini yapan olmadı. Enteresan. Grubun yaş ortalaması gayet yüksek. Hepsi koca koca adamlar. Mustafa da Teoman da yaşını başını almış adamlar. Çocuk enerjilerini kaybetmemişler. Çok şey öğreniyorum onlardan. Entelektüel birikimlerinden faydalanıyorum. Birlikte kendi aramızda bir kulüp kurduk. Adı da ‘akıl fikir kulübü’. Beraber film izliyoruz. Sonra tartışmalar yapıyoruz. Mustafa son yazdığı senaryoları paylaşıyor. Birlikte okumalar, geliştirmeler yapıyoruz. Acayip bir beslenme durumu var.

Oyuncu özel hayatına, hakkında çıkan haberlere dikkat etmeli mi?

İzleyici seni canlandırdığın karakterle bağdaştırdığı zaman, gerçek senle ilgili gazetede bir fotoğraf görüp, bir haber okuyunca senden soğuyabiliyor. Soğuma riskini göze alarak kendi hayatımdan ödün vermeyerek yaşamayı tercih ediyorum. Benimle dizideki karakter arasındaki farkı ayırt edemiyor ve bundan ötürü gündelik hayattaki davranışlarım yüzünden beni eleştiriyor, benden soğuyorsa bu benim değil izleyicinin sorunu. Gelinen son noktada imajı yıkılmasın diye dizideki takım elbisesini günlük hayatta da çıkarmayan oyuncuların da payı büyük.

Biriyle birlikte olsanız açık açık söyler misiniz yoksa cevabınız “Sadece arkadaşız” mı olur?

Arkadaşız demem, ama gerçeği söylemem de.

Neden?

Biriyle birlikte olmam neden başkalarını bu kadar ilgilendiriyor ki? “Biri hayatında var mı?” sorusu bana başlı başına ters geliyor.

Peki bu soru yerine size bir isimle gelelim: Murat Dalkılıç
(Önce uzun bir kahkaha ardından tedirgin bir sessizlik…) “Sadece arkadaşız” diyemem tabii.

Geriye tek bir seçenek kalıyor…
İşte bu anonslama biçimi, ilan etme süreci bana çok tuhaf geliyor. Yakın çevreme de erkek arkadaşımın elinden tutup “Biz birlikteyiz” demiyorum ki. Her şey kendiliğinden gelişiyor ve kendiliğinden anlaşılıyor zaten. Fazla bağırmaya gerek yok.

Kısa bir dönemliğine Los Angeles maceranız olmuş. Ne kattı Los Angeles?

Oyunculuk için filan gitmedim. Amerikalılar bize oyunculuğu öğretmeye filan kalkmasın. Oyunculuk Akdenizlilerin işi. Yöntemleri bana çok teknik ve ruhsuz geliyor. Biraz da deneyimleyip, bizzat yerinde görmek istedim bu Hollywood, Hollywood dediklerini.


Neymiş peki?

Hiç sevmedim, nefret ettim. Güzel olan tek tarafı tüm derdini sinema üzerinden anlatan bir şehir oluşu.

Sırada ne var?

Dergilere poz vermenin de, dizilerde oynamanın da, hatta bu röportajı vermenin de benim için tek bir amacı var. Bir yönetmenin fark edip, sıkı bir filmde rol teklif etmesi…

Mustafa Altıoklar’dan gelir belki…
Sürekli yeni projeler, senaryolar üzerine konuşuyoruz zaten. Bakalım…

“Keşke Zeki Demirkubuz’un teklifini kabul etseymişim” dediğiniz oluyor mu?
Tabii canım. Öyle bir şans bir daha gelmedi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.