İşte Cengiz Alçayır'ın o yazısı...
'Kalem savaşında üçüncü cephe!'
'Kalem savaşında üçüncü cephe!'
"İhalede fesatlık var" iddiasıyla kendisine has bi manşet attı.
Ardından, imarla alakalı bi yolsuzlukluk olayı.
Olayları takip etti.
Fotoroman serisi klasiğinde, sonuca ulaşana kadar gitti.
Habere konu olan İlgili belediyeden çıt yok.
Manşeti atanın arkadaşı ve meslektaşı savundu kaleyi.
Kesmedi.
Saldırıya geçti "hücum borusuyla..."
Allah ne verdiyse....
Haberin özünden ayrılıp işi kişisel hakarete varana kadar sürdürdü.
Gazetenin adını bile değiştirdi, haddi olmayarak.
Had bilmedi zira...
Nerden yakalayacağını hesap etti.
En ufak bi kelimeden bile manalar çıkarmak için, yeteneğini konuşturdu.
Milletin hakkını yiyenleri, hak gasp edenleri yazmak yerine, yazan meslektaşına verdi veriştirdi.
Durumdan, vazife çıkardı yani.
Sanırsın, belediye başkanı basın danışmanı...
Madem, iş mecrasından çıktı, konuya taraf olmak hem gazetecilik gereği hem de vatandaşlık sorumluluğu.
Neyi haber yaptı Haberdar Gazetesi. Saldırgan ve savunmacı Ali Tarakçı'ya göre (Tekzipdar Gazetesi)
Büyükçekmece Belediyesi'nin yaptığı bir ihaleye fesatlık karıştığını iddia etti.
Belgeleriyle hem de...
Zaten konuyla ilgili açıklamanın yapıldığı belediyenin resmi web sitesindeki ifadeler de yolsuzluğu tasdikliyor.
Belediye basın bürosunun yaptığı açıklamada Haberdar Gazetesi'nin yetkilileri cehaletle suçlanıyor.
Neden mi.
Şundan...
Belediye, açıklamasında, "Kamu binalarının, yapı denetiminden muaf olduğunu, bu nedenle de böyle bir ihalenin yapılamayacağını herkesin bileceğini" iddia ediyor.
İyi de ortada yapılmış bi ihale var.
Hem de kanunen mümkün değilken...
Haberdar, bu haberi yakaladı ve manşetine taşıdı. Herkesin minnettar kalması gerekirken, birileri tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Ne acıdır ki, işin başını da meslektaşlarından birisi çekti.
Bu ihaleye kesinlikle fesatlık karıştırılmıştır ve kamu zarara uğratılmıştır. Sorumlusu kimse de hesabını vermelidir. Orta yerde sorumlu gözüken kişi, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün'dür...
Yat Limanı ile alakalı kıyı kenar çizgisinin ihlali konusunda yapılan haberler de yine Haberdar Gazetesi'nde yayımlandı.
Haber sonrasındaysa epeyce kamuoyu oluşturuldu.
İşin gittikçe büyüyeceği de besbelli...
Bi gazetecinin, kamu çıkarını korumak maksadıyla verdiği mücadele, iktidar sahipleri tarafından yok edilmeye çalışmasını anlamak hiç de zor değil.
Zira koltukları sallanacak.
Asıl anlaşılmayan şey, bu mücadeleyi veren gazeteciye, bi başka gazetecinin neden köstek olduğudur.
Gelelim, tartışmaların ikinci safhasına.
Tekzip yayımlamak tabii ki "şeref duyulacak" bi durum değildir, çünkü haberin doğru olmadığı yani yalan haber yapıldığının karşılığıdır.
Ancak, adaletin ve hukukun ters-düz yapıldığı bu ülkede, doğru bi haberi yazmaktan kaçınmaktansa haberi yazıp, gerekirse tekzip yemeği göze almak, değil şeref duymak, "şeref sahibi olmanın" ta kendisidir...
Çünkü, haber doğru olduğu halde, hatırlı dostlarını araya koyarak tekzip yayımlatan epey güç sahipleri var bu ülkede...
Emeğinin kutsallığına şapka çıkardım Mehmet Mert.
Keşke o haberleri senden evvel ben yakalasaydım da haber yapsaydım.
"Kıskandın mı" diye sorarsan, tüm benliğimle "evet kıskandım" derim.
Manşetlerinle, kamu çıkarını korumak adına bi şeylerin peşinde olduğunu net görebiliyorum.
Asıl algılayamadığım şeyin cevabı sende değil.
Bu nedenle Gerçek Gazetesi'nden Ali Tarakçı'ya alenice soruyorum;
Belediye başkanlarının gönüllü savunuculuğunu yapan.
Meslektaşlarına çelme takmakta zerre kadar tereddüt etmeyen.
Alabildiğince seviyeyi düşüren zeminlere çanak tutan.
Hatta kötü bi gazetecilik örneği sergileyen duruşunla;
"Neyin peşindesin Tarakçı..."
Bırak da millet işini yapsın.
Herkes, sen gibi hırsızlığa göz yummak zorunda değil ya.
Memlekette kalemini namus bilen gazeteciler de olmazsa nasıl denge sağlanacak.
Eğer ille de meslektaşlarını susturmak ve itibarsızlaştırmak için fırsat kollayacaksan, bilesin ki bi cephede daha uğraş vermek zorunda kalacaksın.
Kalem bu;
Mücadele eder.
Küser.
Geri çekilir belki de.
Ancak, yağdanlık görevini üstlenmez, üstlenirse, kendisi de yanar...