Haberdar Gazetesi Yazar Yazıları “AB’ye Gireceğim” Derken Ortadoğu’ya Dönersin!..

“AB’ye Gireceğim” Derken Ortadoğu’ya Dönersin!..

.

 Cumhuriyeti Bombalarsan “AB’ye Gireceğim” Derken Ortadoğu’ya Dönersin!..

TÜRKİYE nereye gidiyor?..
Bir inat yüzünden uçuruma gidiyor.
Buna sebep olarak da elbette başbakan gösterilmekte.
Her yaptığı konuşmada hem ülkeyi ve hem de vatandaşları gerdiği bir gerçek. Ama en çok da ülkenin her köşesinde “Tayyip istifa” sesleri yükseliyorsa, hükümetin olduğu kadar, resmi makamların da sorunları gittikçe artıyor demektir.
Örneğin, “Avrupa’nın en büyüğü bizde” diye böbürlenerek kabardığımız Adliye Sarayı’mıza bile polisler baskın yapıp avukatlarımızı yaka - paça götürüyor.
Hem de yerlerde sürükleyerek.
Bunu canlı olarak ülkesine ve dünyaya canlı yayın yapan CNN İnternational kanalı, Türkiye’nin içinde bulunduğu uçurumu göstermeye devam ediyor. Bizler de bunu izlerken utanıyoruz ve yerin dibine batıyoruz.
Türkiye’yi buraya kadar getiren başbakanın asıl görevi, halkın can ve mal güvenliğini korumak değil midir?
Elbette korumaktır.
Peki neden inatla vatandaşın canını tehlikeye atacak kadar polisleri üzerlerine sürüyor?..
Bunun da cevabı elbette AKM ve kışla olayında kilitleniyor.
Başbakan, AKM’yi “Mutlaka yıkacağım” diyerek olayın yönünü çevrecilikten çıkarıp Cumhuriyet ile hesaplaşma noktasına getirirse, işte sonuç böyle olur.
Düşünün, Avrupa Birliği toplanıyor ve Türkiye’ye çok ağır ceza vermeye çalışıyor. Tam üyelik olayını askıya alma durumu gündeme gelmişken... Başbakanın da vatandaşına bu kadar sert davranarak adeta “intikam” alırcasına davranırken... Hiçbir AKP’li vekil ortaya çıkıp, “Biz davamızda haklıyız. AKM yıkılacak ve kışla yapılacak” inadıyla halka korku salamaz.
Hangi AKP’li vatandaşa çıkıp da, “Polis ne derse onu yapın. Biz ne dersek o olacak” diyebilir?..
Bunu halka kimse bastıramaz.
Hatta dayatamaz.

POLİSLE HALKI KARŞI KARŞIYA GETİRMEK DÜNYANIN EN BÜYÜK HATASIDIR...

Başbakan, Taksim inadıyla harekete geçerken, tabii ki bu hareketi polis yöntemiyle devam ettiriyor. Polisi halkın gözünün içine biber gazı sıkma serbestisine kadar yetkilendiriyor. Polis de verilen emiri yerine getirirken, “Eğer sıkmazsam işsiz kalırım” düşüncesiyle veriyor biber gazını vatandaşın (hatta gencecik evlatlarımızın) gözünün içine.
Bazı polislerimizi televizyondan izliyoruz, gaz maskesini bir kızımızın başına takarak nefes almasına yardım ediyordu. Ama başka polis de resmen biber gazını ve gaz bombalarını adeta birer silah gibi kullanıyordu.
İşte tam da burada başbakan derhal müdahale etmelidir diyeceğiz, ama başbakanın böyle bir niyeti yokken, ortada bir iktidar boşluğu sırıtmakta.

BU OLAY, ÇEVRECİLİK VE YEŞİLİMİ KORUYORUM OLAYI DEĞİL...

Bu da demek oluyor ki, dava; çevrecilik olayı değil. Dava, Cumhuriyet ile başbakan arasında bir meydan savaşı olayı. Çünkü Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nın geçmişteki tarihsel gelişimini bugüne taşıyan başbakan, adeta rövanşı almak için çabalıyor.
Neyin rövanşı mı?..
Tarihi araştıran bunu pekala bulur.

VALİNİN YAPTIĞI AÇIKLAMAYA BAKIN: GELİN ÇOCUKLARINIZI ALIN. CAN GÜVENLİKLERİ YOK!..

Koskoca İstanbul şehrinin valisi, Taksim’deki Gezi Parkı’nı gaz ve biber gazlarıyla bombalarken, gençlerin ailelerine şöyle bir açıklama yapıyor:
– “Gelin çocuklarınızı alın. Şu andan itibaren can güvenlikleri yok.”
Bir vali böyle bir açıklamayı nasıl yapar?..
Bir vali (adı üzerinde şehrin valisi) kendini gençlerden ve olumsuzluklardan nasıl sorumlu hissetmez?..
Bir de bu yetmiyormuş gibi, “Müdahale yapılmayacak” diyen vali, müdahale yapıyorsa bu, vatandaşına karşı bir daha güveni asla veremez. Bu gençlik de valiye ve kurmaylarına asla güvenmez.
Düşünün, vatandaşlarımız protesto hakkını anayasadan aldığı yetkiyle kullanıyor. Ama sorun sadece İstanbul’da değil... Türkiye’nin neredeyse bütün şehirlerinde aynı sorun olarak devam etmekte.
Hem de birbirine eşdeğer şekilde benzeyerek devam ediyor.

ANAYASA’NIN 26. MADDESİYLE YOLA ÇIKAN HALK YASAL OLARAK HAKKINI ARIYOR!..

Polisin yaptığı müdahale ile kamuoyuna verilen mesaj sanki “Türk halkının ve Türk gençliğinin itiraz serbestliği yokmuş” görüntüsü verme yönündeydi. Ama durum hiç de öyle değildir. Çünkü halk ve gençlik, Anayasa’nın 26. maddesi olan “İfade” ve “Hürriyet” hakkını kullanması olayıdır. Hem de yasaldır.
Gelin, 26. maddeye bir bakalım:

MADDE 26 - İFADE HÜRRİYETİ
İfade hürriyeti
“Madde 26- (1) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hürriyetine sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alma ya da verme serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
(2) Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
(3) Bu hak ve hürriyetlerin kullanılması; millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın, başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, devlet sırrı olarak usûlünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması, savaş kışkırtıcılığının engellenmesi, her türlü ayrımcılık, düşmanlık veya kin ve nefret savunuculuğunun önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...”
İşte Anayasa’nın Türk kamuoyuna verdiği ifade ve hürriyet özgürlüğünün maddesi böyle yazılmış ve çizilmiş. Bu ifadeler kapı gibi Anayasa’da dururken, iktidarın; “Suç işlemeyin” demesi tuhaf değil mi?..
Neredeyse iktidar, “Teslim olun, yasalara karşı gelerek suç işlemeyin” demeye getiriyor. Halbuki yasal zeminde ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen Türk kamuoyuna karşı, sanki savaş varmış da düşman teslim olmuyormuş gibisinden bir görüntü ile güvenlik güçlerini, halkının üstüne üstüne göndermesi çok büyük hatadır.
Halk yanlış yapmamıştır.
Halk, yasal hakkını kullanmıştır.
Kullandırmayan ise, iktidardır.
Polisine bile elini kaldırmayı suç sayan Türk halkı, yine de yasal zeminde efendiliğini ve özgürlüğünü kullanmaya inatla çalışmaktadır. Hem de polisin acımasız işkencelerine rağmen.
Daha doğrusu başbakan 26. maddeyi kendine göre silah gibi görüp ifade ve hürriyet hakkını vatandaşlara ve gençlere vermezken... Kendi kendine, “Halkın ve gençliğin dokunulmazlık zırhı 26. maddedir ve halk bu maddeden gelen doğal yasal hakkını kullanmaktadır” düşüncesini kabullenmesi gerekmektedir.
Halkımız ve gençlerimiz böyle düşünürken polisimiz ise, vatandaşlarımızın güvenliğini koruyacağına, (elini bile polisine kaldırmayan dürüst terbiyeyle donatılmış) Türk milletine dayak atmaları için başbakan tarafından görevlendiriliyor. Hatta ve hatta polis dayak atmaktan o kadar yorulmuş ki, amirlerinden izin istemeye başladılar. 
Gezi Parkı, siyasi ideolojilerin inatlaşma alanı değildir... Bilakis siyasilerin “Halk ve gençlik ne istiyor?” dedirtecek barış platformudur. Güvenlik güçleri Gezi Parkı’nı böyle düşüneceklerine... Halkın ve gençliğin, Anayasa’nın 26. maddesinden doğan haklarını kullanmak istediklerini düşüneceklerine... Halkın ve gençliğin (sadece gazdan ve sudan) kurtulmak için ellerinde bulundurdukları pet şişeleri polis, adeta birer “silah” olarak görmekte.
Milletinin ne istediğini anlamayan iktidar ve onun devamı olan kamu görevlileri, vatandaşını karşısına almaktan çekinmiyorsa (Ki çekinmiyor), bu; halkıyla zıtlaşmayı daha önce hesaplayarak bugünleri kendine hedef seçmiştir düşüncesi hafızalarımızda ağırlık kazanıyor.
Ne olursa olsun Türk milleti özgürlüğünü sever ve bağımsızlığına ölümüne sadıktır. Bunu anlamayan ve “Güç bende” diyen iktidar, aldığı otoriter kararlarla “Cumhuriyeti” bombalamaya devam ederse... Avrupa Birliği’ne gireyim derken... Amerika’ya da “Arkamda ol, benimle ol” derken... Ülkesinin iç meselelerinin Ortadoğu’ya döneceğini bilmelidir. (Zaten gidiş de o gidiştir).
Durum bu halde gelişirken Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun politikası içte ve dışta onarılması mümkün olmayan hataları da beraberinde getirmeye başladı. “Komşularımla sıfır sorun” maalesef halkıyla büyük sorunlara yelken açmakta.
İktidar buna böyle inatla devam ederse, Türkiye’yi ve Türk halkını kaybeder. Geri dönülmesi bile imkansız bir yola girilmiş olur.
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *