SON günlerde meydana gelen hukuki süreç, ne Anayasa hukukunu... Ne
siyaset hukukunu... Ne de adliye hukukunu tanıyor. Varsa da, yoksa da
siyasetin baskıcı unsuru, şu anda hukukun üstünde seyrediyor.
– “Peki nereye kadar?..”
Onu bilemeyiz, ama bu sorunun tek bir cevabı vardır:
– “Savcıların istekleri doğrultusunda hukukun işlediği zamana kadar...”
Yani kısacası bu hukuki süreç, şu ana kadar hiçbir zaman sağlıklı
işlemiyor. Eğer işleseydi, ne paralar çarçur edilirdi... Ne de
dolarlarla altınlar jetlerle havalarda uçuşurdu. Maalesef bugüne kadar
işleyen yasal zemin, bir türlü sağlamlığını koruyamıyor.
Düşünebiliyor musunuz, TIR’lardaki silahları arayan polisler,
görevlerinden sürülüyor.
Aramalarda emeği geçen polis köpeğinin bile yeri değişiyor ve o da
sürülmeye mahkûm ediliyor.
Sadece onlar mı?..
O olay yerinde bulunan ve TIR’ın aranması için direten ve hukukun
işlemesini inatla devreye sokmaya çalışan savcı da sürülüyor.
Peki gerekçe nedir?..
Efendim onlar cemaatin polisiymiş ve savcısıymış... O yüzden onların
bir an önce bulundukları mevkiden sürülmeleri gerekiyormuş.
Peki TIR’daki yasa dışı olduğu söylenen malzemeleri yakalamak
isteyenlerin hepsi de cemaatçi?..
Binlerce polis yerlerinden edildi ve hepsi adeta dağıtıma uğradı.
Şimdi bu polislerin hepsi de mi cemaatçi?..
Eğer savcılar, polisler, avukatlar, emniyet amirleri ve üniversite
öğretim görevlileri de cemaatten ise... O halde Türkler nerede?..
Yasaları koruyan kolluk güçleri nerede?..
Türkler bu olayın neresinde?..
Hiç mi aralarında Cumhuriyeti savunan Türk yok?..
ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ HUKUKA İSYAN EDİYOR!...
Eğer hukuk işleyecekse ve bu hukuk genelde ve yerelde tüm ülkeyi
kapsayacaksa, o zaman verilen kararlar ve uygulamalar adil olmalıdır.
Ama gelin görünkü bir davada ortaya çıkan olay, ilginç detaylara örnek
oluyor ve verilen haberde önemli hatırlatmalar yapılıyor.
Nedir o olay ve hatırlatmalar?..
Şudur: “Ajans haberinde aynen şöyle diyor: Ankara’da 2012 yılında
düzenlenen ve 4+4+4 Eğitim Yasa Tasarısı’ını protesto sonrası 502
kişiyle birlikte haklarında açılan davada mahkemenin çaıırısına
uymayacaklarını belirten ÖDP üyeleri, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal
Erdoğan’a gönderme yaparak, (Bu ülke, herkes için eşit olan bir
hukukla mı yönetiliyor yoksa Erdoğan kanunlarıyla mı?.. Hakkında
yakalama kararı olan Bilal’in, babasının makam aracıyla turlara
çıktıktan sonra suç ortaklarıyla birlikte hakkındaki arama kararı da
kaldırıldı. Tüm bu olaylar orta yerde dururken, her gün yeni
müdahalelerle Erdoğan ve şürekâsı hukuk ve yargı önünde dokunulmaz
ilan edilirken kimse bize hukuktan, adaletten söz edemez. Bizi
mahkemeye çağıranlara sesleniyoruz: Önden Bilal ve suç ortakları
buyursun. Kimse kaçtığımızı zannedip bizi Erdoğan’ın Bilal’i ile
karıştırmasın. Aksine buradayız, tam karşınızdayız.)”
Demek oluyor ki hukuki mevzuat işleyecekse bu, herkese eşit şekilde
yansımalı. Zaten hukuk anlayışı da bunu gerektirmiyor mu?..
Maalesef bu hukuki süreç, pek de adil işliyor denilemez. Denilmesi
için, 4+4+4 davası sürecinde ÖDP’li üyelerin isteklerini belirten
haberin işleyiş tarzını takip etmek gerekiyor.
Eğer bir ülkede hukuk, anayasal süreçle desteklenerek işleyecekse,
bunun tek dayanağı tarafsızlıktır. Tabii bu tarafsızlık, siyasi
baskının olmadığı sürece sağlıklı şekilde işleyecektir. Tarafsız bir
yasa her zaman tüm zorlukların karşısında işini daha kolay yapılır
hale getirirse “işlem tamam” demektir.
Ama bugün siyasi baskının hissedildiği tüm alanlarda hukukun eşit
işlediği iddiasının doğru olduğunu kimse savunamaz. Sadece Tayyip -
cemaat kapışması devam ederken, hukukun yok edildiği bir ortamda
“Eşitlik ilkesi işlemektedir” diye de savunulamaz...
Hatta yürürlüğe dahi konulamaz. Kanun koruyucuları da bunu iyi
bilmekte ama zamanında hareketsiz kaldığı için bugün bunun acısını
çekmektedirler.
Sonuç mu?..
Ortada ne hukuk kaldı - ne de yargı...
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *