HİÇ olmasını istemediğimiz gelişme sonunda oluverdi. Suriye ile sınır
gerginliği Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin Suriye uçağını düşürmesiyle
start aldı.
Aldı almasına da, ya bundan sonra ne olacak?..
Herkes şimdi bu sorunun cevabını merakla aramakta...
Suriye ile olan sınır gerginliğimiz sadece ihlal yoluyla startını
aldıysa o zaman Ege bölgesinde Yunanistan uçaklarının sürekli
sınırımızı ihlal etmesinde neden Türk Silahlı Kuvvetleri’miz aynı
duruşu sergilemiyor?..
Niçin Yunanistan uçağını düşürmüyor?..
Öyle değil mi?..
Ayrıca bir şey daha var ki, kafamızı sürekli meşgul etmekte ve bugünkü
gelişme üzerine sorularla kendini bir kez daha gündeme getirmekte.
“Nedir o soru?” denilirse eğer...
Şudur:
– “Bazı istihbarat kaynakları Hatay’ın Yayladağ sınırından bazı
karanlık kişilerin Suriye’ye geçtiğini söylemekte.”
Bu tip haberler çeşitli gazetelere de konu olmuştu. Hatta bir
keresinde CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz basına şunları
söylemişti:
– “Yayladağ’daki tanıdıklarımız bize bu konuda bilgiler aktardı.
Elektriklerin kesildiğini ve çevre yolundan otobüslerin Suriye
sınırına gittiklerini anlattılar. Biliyorsunuz, bazı özel kamplar var.
Sadece askerlerin kaldığı kamplar bulunuyor. Bu kamplar özel koruma
altında. Sınıra çok yakın Türkiye - Suriye sınırı yol geçen hanı gibi.
Giriş - çıkış serbest. Hem de güvenlik birimlerinin gözü önünde.”
Bunu biz söylemiyoruz. O bölgede bulunan vatandaşlar ve o bölgenin
milletvekili söylüyor. Bu haberler yoğun şekilde basına da yansıdı.
Yani o bölgedeki gelişmelerin durumu bu demeçlerle devlete ihbar
edilmekteydi.
İşte bu durum Türkiye’nin imajını kökünden sarsıyordu. Çünkü Türkiye
barışseverlik konumundan terörü destekler durumuna düşürülerek
Ankara’nın duruşunu çok tehlikeli bir hale sokuyordu.
Tam da buradan hareketle yola çıkarak bugünkü (Suriye uçağının
düşürülmesini) değerlendirmeye alırsak eğer, aklımıza gelen ilk soru
şu olmaktadır:
– “900 kilometreye varan sınırımızla Suriye ile Türkiye arasındaki
bölgede bulunan terör örgütlerine şimdiye kadar Türk Silahlı
Kuvvetleri’miz neden suskun kalıyor?..”
AYNI HATAYI YAŞAR BÜYÜKANIT PAŞA DA YAPMIŞTI!..
Emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt Paşa, Genelkurmay Başkanlığı
döneminde büyük bir askeri hareketlilikle Kandil Dağı’na yığınak için
Mehmetçik’i sevk ettiği sırada Türk ulusu büyük bir moralle derin bir
oh çekmişti.
Ama o da ne?..
Aniden Genelkurmay’dan gelen bir emirle Mehmetçik Kandil’e gitmekten
vazgeçirilerek kışlaya geri döndürülüyordu. Türk ulusu tekrar büyük
bir karamsarlığa kapılıp hayatını yaşamaya başlıyordu.
Büyükanıt Paşa o dönemlerde halkına ayrıca güven vermek için basın
yoluyla şu açıklamayı yapmıştı:
– “PKK artık ayağını denk alsın. Unutmasın ki artık bizim için PKK’nın
oradaki kampları ve hareketleri BBG evi (Biri Bizi Gözetliyor)
gibidir. Yeter ki gidip vurabilme imkanı sağlansın. Oraları artık
elimizin, avcumuzun içi gibi biliyoruz.”
Bugün ise Büyükanıt Paşa’nın övündüğü BBG evi iddiası tersine
dönmüştür. PKK’lı teröristler, Türkiye’nin her yerini ve özellikle
Güneydoğu’yu BBG evi gibi izlemektedir. Daha doğrusu bebek katilleri
bir adım daha ileri giderek Kandil’den şu tehditleri savurmaktalar:
“Açılım olmazsa silaha sarılırız.”
Yani dayılanıyorlar... Bir de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne fırçalarını
atmaları da cabası...
Türk ulusu ise bu açıklamaları duydukça kendi kendini yiyor ve asabı
bozuluyordu. Nedense Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ve hükümetten, bu
tehditkâr açıklamalara karşı tek bir kelime dahi edilmiyordu.
İşte bu gelişmeler ve Suriye uçağının düşürülmesi olayı Türkiye’nin
Ortadoğu batağına çekilmesi oyunlarının bir başlangıcı olabilir.
Ayrıca BOP denen emperyalizmin ayak oyunları bölgemizde cirit atarken,
Türk ulusunun sağlam duruşu ve laik düşünceden yana koyduğu tavrı bu
oyunları geniş ölçüde bozmaktadır.
Son olarak Niğde’de askerlerimize ve sivil vatandaşlarımıza sıkılan
kurşunlar bunu kanıtlamıyor mu?..
Katillerin, emniyet güçlerimizce anında yakalanması yüreklerimize bir
nebze olsun su serpmişti. Ama esas sıkıntı ise, sınır bölgemizdeki
aşırı serbestlikten yararlanan bu canilerin ellerini - kollarını
sallaya sallaya Türkiye’ye girmeleri olmuştur.
Artık Türkiye devleti sınır güvenliğini artırmalıdır. Sınırımızdaki
terör yuvalanmalarına karşı sıkı tedbirlerini almalı ve bölgemize
sıçrayan mermilerin kaynağını karşı tedbirlerle ve nokta atışlarla
anında kurutmalıdır.
Hatta ve hatta sınırımızda yuvalanan terörist yataklarının yaşam
alanlarına son vermeli ve olağanüstü bir tampon bölge yaparak
Türkiye’nin sınır güvenliğini ön plana çıkarmalıdır.
Ama en önemlisi ise, Suriye’nin ne iç meselesine... Ne dış
meselesine... Ne de siyasal tutumuna karışmamalıdır. Sadece,
Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana çaba sarfetmelidir.
“Yurtta barış, cihanda barış” sloganımızı dünya tarihine tekrar
hatırlatarak barışsever ülke olduğumuzu kanıtlamalıyız. Yoksa yarın -
öbürgün Amerika’nın Ortadoğu karakolu olan İsrail’i her an Türkiye’ye
komşu olarak görebiliriz. Bu da, Amerika’nın bize komşu olacağı
anlamını taşır. Lozan Antlaşması’nda Türkiye sınırlarını tanımayan ve
imzasını atmayan bir Amerika, asla bizim dostumuz da olamaz, komşumuz
da. Sadece üstün bir politika yaparak ticari alanda alışverişini
yaparsın, o kadar.
Evet, Türkiye Suriye’ye girmeye kalkarsa bunun faturasını çok ağır
öder. Cari açığın borç haneleri birden çoğalır. Dünya krizi tekrar
kapıdayken Ankara’nın politikasının buna yeterli kaynak bulacağını
sanmıyoruz.
Kaynak olsa dahi Türkiye Ortadoğu’ya girmemeli.
Bu çok tehlikeli olur. Hele ki bugünlerde.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *